Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Nisan 2007
Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular ; Mehmet Emin Birinci'yi anlattı...indirmek ve dinlemek için tıklayınız

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Barzani - Tudjman



‘Hak verilmez alınır’ diye meşhur bir kavram var. Bu kavram ışığında ve Irak bağlamında, Türkiye’nin ve Arap âleminin iki hekim yani hikmet sahibi düşünürü aynı politikayı tavsiye ediyor. Hareketli ve aktif bir politika izlemek ve insiyatif almak. Özellikle de Amerikan gücünün inkişa ettiği (gerilediği) bir dönemde boşluk dengeli ve uzlaşmaya açık bir şekilde doldurulmalıdır. Bunun için de mutlaka aktif bir politika izlemek gerekir.

Bu bağlamda, Aksiyon dergisinden Muhsin Öztürk’e konuşan Prof. İlber Ortaylı tarih birikiminin bir usaresi ve özü olarak bir çift lâf ediyor: “Türkiye, Ortadoğu’da dişini göstermeli...” Aksi takdirde madara olur ve acırken acınacak duruma düşer.

İnsanın veya devletin hem kendisini, hem de karşısındakini kollaması gerekir. Bu denge politikasıdır. Bazen denge politikası güçlü olmayı ve güçlü görünmeyi de iktiza eder. Bu durumda geriye kaçmanın yararı yoktur, zararı vardır. Irak bağlamında, İlber Ortaylı Hoca şunları söylüyor: “Bir şekilde saldırmazsan (caydırıcı olmazsan) seni rahat bırakmazlar...”

Ortaylı Hoca Irak’la ilgili iki seçenek görüyor: Irak’ta ya dikta ya da bölünme seçenekleri yarışıyor. ‘Öyleyse ya devlet başa ya kuzgun leşe’ demeye getiriyor.

Bahreynli Arap düşünürü Muhammed Cabir el Ensari de el Mecelle dergisine yaptığı değerlendirmede aynı tavsiyede bulunuyor: “Zayıflar güçlülerden haklarını söke söke almalı...”

Zayıf görünmek de güçlü görünmek de yerine göre zâfiyettir. İkisi de aktif politika izlememizi öğütlüyor. Irak gerçeğine bu pencereden baktığımız zaman burasını eski Yugoslavya’ya benzetiyoruz. Tarık Aziz, Saddam’ı Irak’ın ruhuna benzetirken aslında haksız değildi. ‘Saddam gitti, Irak bitti’ demiştir. Bu bağlamda, Saddam’ı Tito-Miloseviç ikilisiyle mukayese edebiliriz. Saddam’ın mütehevvir olması ve aşırı güç kullanması bütün bölgenin ve onun da ötesinde Amerikalıların aleyhine olmuştur. Yani bundan herkes zarar görmüştür. Ama tezat bir şekilde Irak’ın birliğini devrilinceye kadar korumuş ve İran’ın bölgeye salınımını durdurmuştur.

***

Bununla birlikte hem Miloseviç, hem de Saddam Hüseyin bir şekilde ülkelerinin ve bölgelerinin zayıflamasına ve başka güçlerin güçlenmesine istemeden de olsa katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla burada gücün çok iktisatlı ve yerinde kullanılması gereğini görüyoruz. Bununla birlikte, Yugoslavya’nın dağılmasından tek başına Miloseviç’i, Irak’ta da Saddam’ı sorumlu tutmak doğrusu başka aktör ve faktörlerin hakkını yemek olur.

Yugoslavya’nın dağılmasından Miloseviç kadar Tudjman gibi politikacılar da sorumludur. Esasında Yugoslavya’nın Saddam’ı Miloseviç ise Barzani’si de Tudjman idi. Bu iki isim Sırpları ve Hırvatları birbirine yabancılaştırdı ve Yugoslavya’daki Bosna gibi diğer cumhuriyetler için de domino etkisine sebep oldular. Önce ahenk bozuldu ardından ülke atomize oldu. Bugün geriye doğru baktığımızda, hâlâ Balkanlar’ın, istikrârını ve yeni düzenini sağlayamamış olduğunu görüyoruz. Yugoslavya birliğini parçalayanlar şimdi gönüllü olarak AB birliğinin kuyruğuna takılmış ve sıralarını bekliyor durumdalar. Bunun sebebi birlikteliklerini medeni seviyede tutamamalarıdır. Birliği tutmak sertlikle olmadığı gibi gevşeklikle de olmaz. Bundan dolayı adem-i merkeziyetçi çağrılar istibdat kadar tehlikelidir. İkisi de kıvam değildir. Birbirlerinin zehridirler, ama tiryaki değildirler. Tiryak itidaldir. Bu açıdan Yugoslavya’nın parçalanmasında Tudjman’ın rolü kadar Barzani’nin de Irak’ta rolü vardır. Sözgelimi, Tito’dan sonra Yugoslavya tamamen gevşek bir yapıdaydı, ama bu gevşek yapı çözülmeyi de beraberinde getirdi. Ayrılıkçı liderler bununla tatmin olmadılar. Iraklı ayrılıkçıların yeni düzende tatmin olmamaları gibi. Bu tabloyu Irak’a da uygulayabilirsiniz. Bugün Irak’ı Kürtler ve Şiiler yönetiyor. Ama ayrılıkçı sesler de yine onlardan çıkıyor. Öyleyse neden sadece bu iki grup federatif veya konfederatif çözümde ısrarlı? Hem ülkeyi yönetmek hem de ayrılık seçeneklerini ellerinde tutuyorlar. Öyleyse ezilmişlik duygusunu ayrılıkçılığa gerekçe göstermeleri doğru değil. Zira daha gevşek bir yönetimde ve hakim bir unsur iken ayrılmayı terennüm ediyorlar: Cumhurbaşkanı Talabani, Dışişleri Bakanı Zebari. Öyleyse bu ayrılık meselesinde başka bir illet ve boyut var.

***

Bu itibarla, sertlik çözüm olmadığı gibi gevşeklik de çözüm değildir. Gücü orantısız kullanmak yani dikta gevşekliği, gevşeklik de bölünmeyi beraberinde getiriyor. Bu itibarla, Saddam ve Barzani madalyonun iki yüzü. Aynen Miloseviç ile Tudjman örneğinde olduğu gibi. Bundan dolayı, Irak halkının da deyimiyle, Irak’ta bir Saddam gitmiş, ama yerine klonlanmış binlerce Saddam gelmiştir. Coğrafyayı başka bir yere taşımadıkça ayrılıkçılık bir çözüm değil. Ayrılıkçılık çözüm olmadığı gibi zorlama da çözüm değildir. Karşılıklı cazibe oluşturmak ve tarafların rızası üzerine bütünleşen bir yapı en iyi seçenektir. Bu bağlamda, Türkiye’de 30 milyon Kürt olduğunu söylemek kışkırtıcılık olduğu gibi tersinden Türklere ‘şehirli Kürt’ demek gibi bir şeydir. Bu üslûp, Kürdü Türke yabancılaştıran bir üslûptur. Etnik kimlik üzerine siyaset yapmak Türklerle Kürtleri ve Arapları yani neticede Müslümanları birbirine yabancılaştırır ki Barzani ve Talabani bunu yapmaktadırlar.

Çözüm Türkiye’nin ideolojik katılığı ve kapalılığı aşmasında; Kürtlerin de etnik kimlik üzerinden siyaset yapmamasındadır. Gevşeklik zinhar parçalanmaya gider, istikrar da bir nev’î esnek ve makûl bir otoriteyi gerektirir.

Kıvam: Kırıcılığa varmayan bir sertlik veya kararlılıkta, gevşekliğe varmayan yumuşaklıktadır.

11.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (20.02.2007) - Boğaz’ın mesajı: Sulh-u kül

  (19.02.2007) - Bulgaristan'ın Mehmet Âkif'i

  (18.02.2007) - Saklı kahramanlar

  (16.02.2007) - ABD’nin İran politikası

  (15.02.2007) - Gölgeli gezi

  (14.02.2007) - İran’ın Irak politikası

  (13.02.2007) - ABD’nin Irak’taki seçenekleri

  (12.02.2007) - Bush'un Goebbels'leri

  (11.02.2007) - ‘Tefrikayı besle’

  (09.02.2007) - Parlayan Suud diplomasisi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004