Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Değişimin aracı olarak kadın



Shas hareketinin dinî lideri olan Haham Ovadia Yosef yine döktürmüş. Kadınlar konusunda eski fetvalarını aratmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Hatırlanacağı gibi, Araplara ‘yılanlar, çıyanlar’ diye hitap ediyordu. Yosef Efendi şunları söylemiş: “Ellerinin hamuruyla erkek işine karışmasınlar. Yemek pişirsinler, dikiş diksinler ve bulaşık yıkasınlar. O kadar (Rabbi Ovadia: Women should stick to cooking, sewing. Aaron Magid, 30 Temmuz 2007 Jerusalem Post)...” Bunu bir müftü söyleseydi başına neler gelmezdi? Gökkubbeyi başına yıkarlardı.

Sözgelimi Avustralya Müftüsü Taceddin Hilali, “Kadınlar vücutlarını teşhir ederek etlerini murdar hale getirmesinler. Açığa bırakılmış eti kedi kapar” dediği için başına gelmedik kalmadı. Daha sonra hutbesinin tamamını bularak okudum. Hutbesinde aslında âyetlerin hikmetinden sözediyor. Sözgelimi Kur’ân-ı Kerim hırsızlıkla ilgili âyetlerde ‘vessariku vessarikatü’ buyurarak önce erkekten başlıyor, sonra kadınla devam ediyor. Ama zina ile ilgili âyetlerde ise, tam tersine ilginç bir şekilde ‘vezzaniyetü vezzani’ şeklinde kadından başlıyor, erkekle devam ediyor. Hırsızlıkta erkekten, zinada ise kadından başlıyor. Burada takdim tehirin hikmetini görüyoruz. Genellikle fizikî olarak hırsızlığa meyyal olan ve güç yetiren erkektir. Dolayısıyla hırsızlıkta birinci derecede sorumluluk alanı erkeğindir. Zina ise, iğfal veya tecavüz değilse kadının cilveleriyle, yani davetiyesiyle başlar. Aslında meşhur Rus yazarı Tolstoy, bu konuda müstakil bir kitap yazar. Tolstoy ‘Kadın ruhu’ adıyla çevrilen ve yayınlanan kitabında kadının ruh halini kaleme alır ve derinlemesine fıtratını analiz eder. Onun ‘Kadın ruhu’ kitabı aslında Taceddin Hilali’nin biraz da vulgarize ederek söylediği tespitten farksızdır. Bu anlamda ‘vezzaniye’ diye başlayan âyetin bir yorumu ve roman suretinde tefsiridir. Sakarya Müftüsü Ahmet Şark da, Taceddin Hilali’ye benzer bir laf ettiğinden; biraz kadınların giyim ve kuşamlarına dikkat etmeleri ve çeki düzen vermelerini isteyince, konuşması Hürriyet gibi gazeteler tarafından manşetlere taşınmıştı. Doğruyu söylerseniz dokuz köyden kovulursunuz. Dücane Cündioğlu da bir defasında, sivri dilli Haham Ovadia Yosef tarzı, İslâmcı (biraz da feminist) kadınların her şeyi bildiklerini, ama reçel yapmasını bilmediklerini söylemişti. Ontolojik görevlerini epistomolojik olana tercih ediyorlar. Acaba yerinde bir tercih mi? Elbette, Yahudi çevrelerden ve özellikle de kadınlardan Yosef’in konuşmasına tepkiler gelmiş. Tepkiler beklenen bir şey, ama buna dayanarak hiçbir Yahudi Musevîliğin kadının değerini düşürdüğünü ve sosyal statüsünü aşağıya çektiğini söylememiştir. Halbuki mesele İslâm olunca, cahiliyet kadınının bile İslâm kadınından daha şanslı ve yüksek statü sahibi olduğunu söylüyorlar. Benzeri bir teze, yine Jerusalem Post gazetesinin köşelerinden birisinde rastlamıştım.

***

AKP de sosyal değişimi genel olarak kadın aralığından ve aracılığıyla gerçekleştiriyor. Meselâ gazetelerden birisi Recep Tayyip Erdoğan’ın, muayyen kesimlere güvence vermek için, 2002 öncesi ikna babında belirli mahfilleri turladığını konu ediyor. Bu turlamalardan birisinde yolu Roman Mağazaları’nın Sahibi Turgut Toplusoy’a düşüyor ve onu iknaya çalışıyor. Hazret, ‘Özal işi bittikten sonra eşini de alarak eğlence mekanlarına eser ve bir çift kadeh attıktan sonra eşiyle de dans ederdi. Siz de aynısını yapabilir misiniz?’ diye sorar. Erdoğan ise, ‘İçki olmaz, ama eğlence yerine gideriz tabiî ki’ diyor. Turgut Bey, 2002’de bu teminata aldırmıyor, ama 2007’de nihayet ikna oluyor. Demek ki, gizli gündemleri yokmuş. Hoca ile yolları ayrılmadan önce benzeri turlamalardan birisinde Mehmet Barlas’ı ziyaret ederler. Barlas onlardan şeffafiyet ister ve şunu söyler: “Dini referansı bırakmazsanız sizinle yol arkadaşlığımız ve beraberliğimiz uzun sürmez...” Bunun üzerine Hoca, her zamanki gibi bu çağrıyı suskunlukla geçiştirir. Artık onun sükûtu ikrardan mı gelir, yoksa adem-i ikrardan mı gelir kestirilmez. Fakat Tayyip Bey hemen atılır ve dini referansı terkettiklerini söyler. CHP Lideri Baykal’la da bu tarz pazarlıklar kotarıldığını veya teminatlar teati edildiğini görgü şahitleri Zülfü Livaneli ve Yaşar Nuri Hoca’ların ağızlarından dinledik. Dini referansı en belirgin olarak terk ettikleri alanlardan birisi kadın konusudur. Kadın konusu da değişimin anahtarı ve bam telidir. Kadını değiştirdiniz miydi, bütün toplumu ve kâinatı değişterebilirsiniz.

***

Kadın konusunda AKP’deki algı değişikliğini en iyi fark edenlerden birisi sosyolog Nilüfer Göle olmalı. Modern Mahrem’in yazarı. Ve Ayşe Böhürler’in hayalindeki AKP milletvekili. Ayşe Arman’la 29.07.2007 tarihli konuşmasında şu çarpıcı tespit ve tekliflerde bulunuyor: “Türkiye’de İslami hareket, solcu ve laik bir cumhuriyetin etrafında farklı bir şekilde yoğruluyor, türban da bununla birlikte değişiyor, modanın bir parçası oluyor, piyasaya giriyor. Bundan sonra kadınların türban tercihi olacak, kimisi çıkaracak, kimisi takacak. Ben biraz banalleşecek diye bekliyorum...” “Menderes, Özal, Erdoğan. Siz bu kıyaslamayı nasıl buluyorsunuz?” sorusuna karşılığı da şöyle: “Muhteşem buluyorum. Demek ki bir adamı asarak yok edemiyorsunuz, geleneği devam ediyor. Tayyip Bey’in Erbakan’ı değil de, kendisine Menderes ve Özal’ı örnek alması dikkat çekici. Demek ki AKP’nin niyeti kendini din hareketine dönüştürmek değil...” Ayşe Arman’ın o mahut gıdıklayıcı üslubuyla sorduğu, “Hayırdır, türbanla ilgili söylemek istediğiniz yeni bir şey mi var?” sorusuna da şu cevabı veriyor: “İnsan istiyor ki, AKP’li aileler Türkiye’yi temsil etsinler, kızlarının birinin başı bağlıysa, birinin olmasın meselâ. Ya da buna hakkı olsun. Benim yaptığım araştırmalarda hep böyle çıkıyordu, iki kız varsa, biri acayip modayı takip ediyor, biri ise örtünüyor. Şimdi artık örtünenler de moda takip etmeye başladı. AKP’yi o tabloda görmek istiyoruz. Milletvekillerinin, bakanların kiminin eşinin başı açık, kimisin kapalı olması lazım. Eğer gerçekten merkeze taşındılarsa o çeşitliliği özümsemeleri gerekir diye düşünüyorum....” Anlayacağınız, aç-kapa Artema tarzı. Aynen Tahran Meleklerinin yazarı Rabia Kazan tipi. Bu pilav daha çok su kaldırır.

02.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.08.2007) - Eski ve yeni Erdoğan

  (31.07.2007) - Sosyal dönüştürücü

  (30.07.2007) - Laikliği kollamak, dini sollamak

  (29.07.2007) - Redd-i miras geleneği

  (27.07.2007) - Üss-i zafer

  (26.07.2007) - Üss-i inkilap

  (25.07.2007) - Turuncu devrim veya evrimcilerin zaferi

  (24.07.2007) - Yeni Churchill düzeni

  (23.07.2007) - Churchill düzeni

  (22.07.2007) - Tarihlerin kesişme noktasında: 22 Temmuz

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri