Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Mehir meselesi önemlidir



Başak Aslan: “Mehirle ilgili bilgi verir misiniz? Dini nikâh yapılırken bana mehir konusu anlatılmadı ve bana dendi ki; ‘Sana nişanda taktığımız şu beş bileziği mehir olarak kabul edeceksin, yani bunlar sana ait’ ve mehri öğrendim ki ben belirleyebilirmişim ve bana ne olduğu anlatılmadan bu şekilde kabul ettirildi ve çok üzüldüm. Bu konuda hakkım gasp edilmiş oluyor mu?”

Mehir, nikâh akdi sebebiyle erkeğin kadına ödemekle yükümlü olduğu nikâh bedelidir. Kadın için mehir bir özlük hak; erkek için ise bunu ödemek farzdır. Peygamber Efendimizin (asm) ifadesiyle mehir, kocanın, ırzını kendine helâl etmesi karşılığında kadına vermekle yükümlü olduğu bedeldir.1

Mehir olarak verilecek mal ister belirlensin, ister belirlenmesin, kocanın onu vermesi gerekir. Hatta taraflar mehir verilmemesi konusunda anlaşsalar bile, erkek az veya çok kadının mehrini vermekle mükelleftir. Çünkü mehir Allah’ın emridir.

Kur’ân şöyle buyurur: “Evlendiğiniz kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin.”2 Peygamber Efendimiz (asm) bütün evliliklerde mehrin mutlaka verilmesini emretmiştir.

Mehir, nikâhın bir unsuru veya şartı değil, bir bağış veya bir hediye de değil, nikâh akdine rıza gösteren kadının özlük hakkıdır. Nikâh esnasında bu hak, hiç konu edilmese dahi kadın bu hakkını alır. Bu hak, nikâh esnasında verilebileceği gibi, kocanın bir borcu olarak daha sonra da verilebilir. Koca bu borcunu mutlaka vermelidir. Koca vermeyip, kadın da hakkını helâl etmediği takdirde, koca kul hakkı yemiş olur.

Mehir belirlenmiş olup olmama durumuna göre iki türlüdür:

1- Mehr-i Müsemma. 2- Mehr-i Misil

1- Mehr-i Müsemma: Nikâh akdi sırasında belirlenmiş olan, adı ve miktarı konusunda anlaşmaya varılmış olan mehirdir.

Âmir bin Rabî (ra) bildirmiştir: Fezare oğullarından bir kadın, mehir olarak bir çift ayakkabı karşılığında evlendi. Resûlullah (asm) kadına:

“Nefsinin karşılığı ve hakkın olduğu halde bir çift ayakkabıya razı oldun mu?” buyurdu.

Kadın: “Evet!” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (asm) buna izin verdi.3

2- Mehr-i Misil: Mehrin miktarı nikâh akdi esnasında belirlenmemişse, kadın dengi olan kadınların aldığı kadar mehir almaya hak kazanır. Buna ortalama mehir veya rayiç mehir de denebilir. Eğer nikâh esnasında her hangi bir miktar üzerinde anlaşmaya varılmamışsa kadın mehr-i misil alır.

Mehir peşin veya veresiye olma durumuna göre iki türlüdür:

1- Mehr-i muaccel (peşin mehir) 2- Mehr-i müeccel (Veresiye mehir)

1- Mehr-i muaccel: Nikâh esnasında peşinen verilen mehirdir. Mehri peşin vermek, hiç olmazsa cinsel beraberlikten önce bir kısmını vermek faziletlidir.

2- Mehr-i müeccel: Nikâh esnasında verilmeyip sonraya bırakılan mehre mehr-i müeccel, yani veresiye mehir denir. Mehr-i müeccel için bir ödeme plânı belirlenmişse, bu plân çerçevesinde zamanı geldiğinde ödenmelidir. Eğer bir ödeme plânı yapılmamışsa boşanma anında veya eşlerden birinin ölmesi durumunda mehrin ödenmesi kadın lehine bir hak olur.

Mehrin miktarı:

Mehrin en az miktarı üzerinde tartışılmış, en çoğu üzerinde tartışılmamıştır. Çünkü mehrin tavanını Kur’ân serbest bırakmıştır. Kur’ân buyurur ki: “Hanımınıza yükler dolusu mehir vermiş olsanız bile...”4

Mehrin en azı Hanefîlerce on dirhem (yaklaşık 32 gram) gümüştür. Şafiîlerce ve Hanbelîlerce mehrin tavanı gibi tabanı da, yani en azı da taraflara bırakılmıştır. İmam-ı Malik’e göre ise mehrin en azı çeyrek dinar altın veya üç dirhem gümüştür.

Alım satım kapsamına giren her mal mehir olabilir.

Eğer on dirhem gümüşten daha az bir mehir belirlenmişse, İmam Züfer’e göre kadın mehr-i misil almaya hak kazanır.5

Siz; mehir konusunda geç kalmış sayılmazsınız. Sonradan da mehir miktarı belirlenebilir. Eşinizin imkânları çerçevesinde karşılıklı rıza ile yeniden mehir miktarını belirleyebilirsiniz.

Dipnotlar:

1- Nesâî, Talak, 44; 2- Nisâ Sûresi: 4; 3- Tirmizî, Nikâh, 21; 4- Nisâ Sûresi: 20; 5- Hidâye, 1/204

02.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.08.2007) - İbadetten tad almak

  (31.07.2007) - Kısa kısa

  (30.07.2007) - Kabir sualine hazır mıyız?

  (29.07.2007) - Öğle namazının vakti

  (28.07.2007) - Tesbih namazı nasıl kılınır?

  (27.07.2007) - Haramdan sakınan göz

  (26.07.2007) - Semâda melekler ve ruhlar

  (25.07.2007) - Sahabelere yetişilmez; ama örnek alınır

  (24.07.2007) - Yirmi dört bin senelik yörüngede yol almak

  (23.07.2007) - Adem-i kabul ve kabul-ü adem

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri