Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Mevlânâ’nın yöntemi



Şah-ı Geylani kelâma hikmet mertebesinden bakmış ve bu bakış hallirrumuz halini almıştır. Bu bakış açısıyla kâinatın esrarını okumuş ve çözmüş. Hikmet nazarıyla bakış çatışmayı değil, uzlaşmayı, paylaşmayı ve zenginliği beraberinde getiriyor. Kelâmcılar ise kelâma hikmet nazarıyla bakamadıklarından dolayı aklî alanda tıkanıp kalmışlar ve aklın çölünde kaybolmuşlardır. Kelâmı üst bilgi olan hikmetle mezcedememişler; bu da kategorizmi tetiklemiş o da müteselsilen tekfircilik suretiyle çatışmayı beraberinde getirmiştir. Bu itibarla, Geylani’yi kelâmcılardan ayıran hikmete dayalı üst bakış açısıdır. Keza Gazali’yi hocası İmamu’l Haremeyn’den ayıran veya Bakillani’den temyiz eden de yine bu bakış açısıdır. Fahreddin Razi ekolüyle Mevlânâ’nın yöntemini birbirinden ayıran da bu sırdır. Bu damar Bediüzzaman’la devam etmiştir.

Bediüzzaman hikmet dairesindeki Geylani, Gazali, Mevlânâ geleneğinin bir devamıdır. Bediüzzaman hikmetle baktığından genel Ehl-i sünnet çizgisinde Muhyiddin-i Arabi’yi de dışlamamıştır. Hikmet bakışıyla onu da bu geniş İslâm dairesi içinde mütalâa etmiştir. Buna mukabil Fahreddin Razi ve benzeri kelâmcıların çizgisini ve damarını devam ettiren Şeyhülislâm Mustafa Sabri meseleye tamamen kelâmcıların yaptığı gibi geçişsiz ve kategorik düzlemde bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Zıtlar dünyasını hikmetin potasında bütüncül olarak mütalâa edememiştir. Ve netice itibarıyla, Muhyiddin-i Arabi gibi zevatı belki hakkı olmadığı halde dışlamıştır. Dolayısıyla Mevlânâ ve Bediüzzaman gibiler kelâmcıların kuru üslûplarını ve damarlarını tevarüs etmek yerine hikmet ehlinin yolunu seçmişlerdir. Bu akla aşkı da katmaktır. Aşkın olmadığı yerde akıl kaskatı kesilir ve kanatlanıp uçamaz. Tek kanadıyla havalanamaz ve irtifa kazanamaz. Bütün yollar çıkmaz hâle gelir. Kelâmcılar ile ehli hikmetin yolları bu cihetle birbirlerinden ayrıdır.

Neden Gazali kitaplarında Bakillani’yi eleştirmiştir? Geçişsiz kategorik bakış açısından ve bu bakış açısına göre Müslümanları katı bir şekilde ayrı kompartımanlar halinde ele almasından dolayı. Halbuki ibnü’l meşreb veya mezhep olmayan aksine ibnü’l hakikat olan Gazali gibiler hakkı nerede görseler almışlardır. Onlara göre usûl yönüyle Ehl-i sünnet hak ve hakikat yolunu temsil etmektedir. Ama hakikat onun tekelinde olmadığı gibi bazı hususlarda hataya düşme payı ve ihtimali de variddir. Dolayısıyla Gazali gibiler hiçbir zaman katı meslek erbabı değillerdir ve kategorik önkabul veya önred gibi bir keyfilikleri de yoktur. Onlar kâinatı yargılamaya değil anlamaya çalışmışlardır. Anlamaya çalıştıkça da diğer mesleklerde de hakikat daneleri olduğunu görmüşler ve külliyen onları reddetmemişlerdir.

Neden Mevlânâ akılcılıkta ve kelâm ilminde bir güneş olan Fahreddin-i Razi ve ekolüne karşı çıkmıştır. Cephe almıştır? Bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan birisi dayandıkları ayrıştırıcı kuru kelâm yöntemidir. Kelâmdan ziyade ahsen olmayan cedel yöntemini benimsemelerinden dolayı onlara mesafe koymuştur. Bu husustaki kemikleşmeleri hakikatın dinamizmini öldürmüştür. Kemikleşme esnekliği öldürüyor bu da dinamizmi ortadan kaldırıyor. İkinci husus ise müteehhirundan biri olarak Razi gibiler Eş’ari’nin vasatiyet mesleğini akılcı çizgiye kaydırmışlardır. Böylece formül ve kıvamdan sapar olmuştur. Bunun bir takım getirileri veya kazanımları olsa da kayıpları daha fazladır.

Hikmete dayalı kelâm mesleğinde tenakuz ve çelişki yerine tekâmül esas alınmıştır. Onlar ilzamdan ziyade iltizamı ve tebliğden ziyade temsili esas alıyorlar. Bunun sonuçlarından biri olarak ehl-i cedel ve münâzarânın dağıtmasına mukabil, ehl-i hikmet topluyor. Bu itibarla evrildiği yön itibarıyla ve hikmetin uzağına düşmesi ve bu yönüyle zülcenaheyn olma vasfını kaybetmesiyle kelâm camiiyet mesleği olmaktan çıkmıştır. İndirgemeci ve dûn bir meslek hâlini almıştır. Bundan dolayı Gazali gibiler ona zaruret miktarı cevaz vermişlerdir. Hamidullah Hoca bile bunu itiraf ediyor (Hayatı, kişiliği ve düşünceleriyle Muhammed Hamidullah, s: 258).

—Devami Yarin—

19.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.09.2007) - Mevlânâ’yı anlamak

  (17.09.2007) - İnsanın ve hayvanın kıymeti

  (16.09.2007) - Talebesine intisap eden meşayih

  (15.09.2007) - Ankara şifresi ve atfı

  (13.09.2007) - Tarihî pazarlıklar

  (12.09.2007) - Şam üzerindeki kara bulutlar!

  (11.09.2007) - Doğudaki Batılı adamın portresi

  (10.09.2007) - Entelektüel kuraklık

  (09.09.2007) - Ahmet Cevdet Hoca

  (08.09.2007) - İksir-i hayatî

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri