Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Düşüncelerimiz yanlış olabilir



Dünya hadiseleri yakamızı bırakmış olsaydı imtihanı kazanmamız daha kolay olacaktı. Ne yazık ki meydana gelen gelişmeler çoğu zaman istikametimizi şaşırmamıza sebep olmaktadır. Bilhassa duygularımızı rencide eden insan davranışları, zaman zaman fevrî düşünceler ve hareketler içine girmemize yol açmaktadır. Bu sebeple hadiseler karşısında soğukkanlı olunmalı, itidal muhafaza edilmeli.

Bir düşüncenin, bir davranış şeklinin insana imtihanı kaybettirebileceği gerçeği ile karşı karşıyayız. İtikadımızın beslendiği kaynakları unutur ve kendimizi günlük gelişmelerin seyrine bırakırsak yolumuzu şaşırmamız hiç de zor olmayacaktır. Zaten gafletimizden istifade etmek için bekleyen nefis ve şeytanımız hiç uyumamaktadırlar. Bunların görevi, bir nev’î devamlı müteyakkız olmamızı sağlamaktır.

Nefis ve şeytan olmasaydı, insanları meleklerden de üstün kılabilecek sır olmayacaktı. Onlara karşı uyanık davranırken mânevî duygularımız daha fazla gelişmektedir. Böylece zâhiren bizlere düşman olan habis olarak bildiğimiz ruhlar ve duygular, aslında ebedî saadeti kazanma hususunda bizler için birer fırsattırlar. Yeter ki kötülüklerle mücadele azmimizi yitirmeden, iyiliklere nâil olmak için büyük gayret içinde olalım.

Ancak şeytanın sağdan yaklaşması türünden bir çok olayla başımız belâdadır. Görünürde iyi gibi görünen veya içine girdiğimiz hâlet-i ruhiye gereği bizlere doğru gibi görünen yanlışlar, her an bizleri istikametimizden ayırabilmektedir. Çoğu zaman çevrenin etkisiyle yanlış yaptığımızın farkına varmayız. Şeytan da bizlerin bu durumlarımızdan faydalanmakta ve karaları bizlere ak olarak yutturmaya devam etmektedir.

Kendimizi dünya hadiselerinden tecrit etmemiz mümkün olmadığına göre, bakış açımıza çok iş düşmektedir. Bakış açısı bakımından da yanılgılara düşmememiz için bakış açımızın beslendiği kaynaklarımızdan uzak durmamamız gerekmektedir. Bundan sonrası için, bizleri fikren besleyen kaynaklarımızın bizleri doğruya mı, yoksa yanlışa mı götürebileceğini tartmamız lâzımdır.

Rabbimizin bizlere günde beş vakit namaz mi’racıyla huzura çıkmamızı farz kılmasının temelinde, fikrimizi ve bakış açımızı İlâhî emirlere göre ayarlamamız gerçeği yatmaktadır. Belirlenen vakitlerde Allah’ın huzuruna çıkıp şeytanın aklımıza ve zihnimize girmesine yol açacak gedikleri kapatmamız gerekmektedir. Şüphesiz bu konuda başarılı olabilmek için bizleri dünyadan ayırıp Allah’a götüren bir namaza muvaffak olmamız icap eder. Sûreten kılınan ve baştan sona dünya meşguliyetlerinin sağanağı altında olan bir namazla, duygularımızı yeterince İlâhî nurlarla doyurmamız mümkün olmayacaktır.

Başta namaz olarak günlük ibadetlerimizin bizleri şeytanların tasallutundan kurtarabilmesi için, olabildiğince kalben dünyayı terk etmemiz gerekmektedir. Her namazın bizlere Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlatması ve rızâ-i İlâhiyeye nasıl vasıl olacağımızı düşündürmesi gerekir. Huzur-u İlâhîye çıkmakla kafamızdaki bütün şeytânî fikirleri bırakmamız ve bizleri zalimlere yaklaştıracak hâletlerden kendimizi kurtarmak için mânevî enerjimizi almamız gerekmektedir.

Nefsimize hiçbir sûrette güvenmememiz ve her an kendi hareket ve düşüncelerimizin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını muâheze etmemiz elzemdir. Fikr-i sâbit hastalığından kurtulmamız ve bizlerin de yanlış yapabileceğimizi kabul etmemiz gerekir. Aksi takdirde yanlışlarımızda ısrar edecek ve nefsimizin bizlere yanlışı doğru göstermesi neticesinde imtihanı kaybetme tehlikesine maruz kalacağız. Düşüncelerimiz İslâm’ın fikir ruhuna aykırı olursa, yaptığımız ibadetlerden zevk almamız, dahası ibadetlerimizi mânâsına uygun bir şekilde yapmamız mümkün olmayacaktır.

Yanlış düşünce ve hareketlerden kurtulmamız için elimizin altındaki Kur’ân tefsirlerinden ve Peygamberimizin (asm) hadis-i şeriflerinden istifade etmemiz gerekir. Ayrıca içinde bulunduğumuz câmianın fertlerinin davranış ve fikirlerinden de faydalanabiliriz. Eğer bazı konularda dâvâ arkadaşlarımıza ters düşüyorsak, öncelikle kendimizi kontrol etmemiz ve gururumuzun bizleri yanlışlıkta ısrara götürmesine meydan vermememiz kaçınılmaz olmalıdır. Hâsılı, Rabbimizin bizleri istikametten ayırmaması için bol bol duâ edelim...

05.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.10.2007) - “İnsan-ı Kâmil”i düşünmek

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

  (09.10.2007) - Önce gönüller bir olmalı

  (08.10.2007) - Hastalıklar asrı

  (02.10.2007) - Geleceği garanti altına alabilmek

  (01.10.2007) - Sevdiklerimizden ayrılacağız

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri