Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

İstememiz istenmektedir



Biz insanlar yaratılanların en mükemmeli olduğumuz halde, aczimiz ve fakrımız sonsuzdur. En güzel maddî-mânevî cihazlarla donatılan insanların ihtiyaçlarının sonsuz olması ve bu ihtiyaçlarını kendi başına karşılamada çok yetersiz olmaları, elbette onların yönlerini ve yüzlerini bir yerlere çevirtmek içindir. Yaratıcı “Acizsiniz, zaifsiniz, fakirsiniz, kendi başınıza ihtiyaçlarınızı karşılayamazsınız. O halde bana yönelin, benden yardım isteyin” demektedir.

Kudreti her şeye yeten, kâinattakî hiçbir şey ilmi dışında kalmayan, her şeyi gören, işiten Rabb-i Rahîm biz insanlara Kur’ân-ı Azîmüşşân’ında “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz vardır?” diye hitap etmektedir. Bu demektir ki, insanlık vasfımızın en önemli bir yönü duâ etmektir. Bu demektir ki, Kâinatın Sultanı bizlere “Beni tanımazsanız, bana yalvarmazsanız hiçbir kıymet ifade etmeyeceksiniz. Benden başka kimse sizin eksik olan ihtiyaçlarınızı karşılayamaz” mesajını vermektedir.

Ayrıca dua konusunda Rabbimiz bizlere teminat vermektedir. Demektedir ki “Duâ edin ki icabet edeyim.” Bizlere, edilen duâlara cevap vereceğini buyurmaktadır Rabbimiz. Eğer bize verme konusunda sonsuz bir cömertliğe sahip olmasaydı, bizlere istemek duygusunu vermezdi. Bizlere sonsuzlukları isteme duygusunu verdiğine göre, elbette sonu gelmeyen nimetler, sonu gelmeyen saadetler de bahşedecektir.

Peygamber-i Zîşân duâda bizlere örnektir. En önemli duâyı ihtivâ eden namazda bizlere örnek yine Habibullah’tır. Duâ ile ancak insanların gerçek insan olabileceği bizlere ifade edilmektedir. İnsan-ı kâmil mertebesine yaklaşmanın duâsız olmayacağı, kendi kendimize yetme duygusunun bizleri insanlık mertebesinden hızla düşüreceği kesindir.

Rehber-i Ekmelimiz (asm) bizlere, duâya çok istekli olun demekte, rahmet hazinesi tükenmez olan Rabb-i Rahim’den çok şeyler istememizi istemektedir. İstemesini bilmemiz gerekmektedir. Her an duâya muhtaç olduğumuzu unutmamamız gerekir. Rabbimizi ne kadar çok hatırlarsak, Ondan ne kadar çok istersek, O bizden o nisbette razı olacaktır. O nisbette nefsimizin ve şeytanların yanıltmalarına karşı uyanık olacak, onların tuzağına düşme yanlışından uzak duracağız.

Kulluğun çok önemli bir sırrı olan duâyı yeterince yapmadığımız bir vakıa ne yazık ki. Sanki duâyı, âdet yerini bulsun diye yapmaktayız. Bilhassa namazlardan sonra ellerimizi dergâh-ı İlâhiyeye açıp dakikalarca duâ etmemiz gerekirken, ne yazık ki, bu hâletimiz bir dakika bile sürmemektedir. Yoksa duâdan çok daha önemli işlerimiz mi vardır? Yoksa Rabbimizden isteyeceğimiz az şeyimiz mi bulunmaktadır?

Biz insanlar için duâ bir nimettir, önemli bir fırsattır. Aynı zamanda sıkıntılardan kurtulmanın, moral kazanmanın önemli yollarıdır duâ etmek. Üstesinden gelemediğimiz dağlar büyüklüğündeki problemlerimizi, ancak gücü ve kudreti her şeye yeten Rabbimiz çözebilir.

Aczimizin ilâcı, fakirliğimizin merhemi Rabbimize olan imanımızdır. Bir hazinedir biz insanlar için duâ. Bu hazineden istifade etmeme bahtsızlığına düşmek, hazineden bize verilen nimetlere karşı nankörlükte bulunmak insanlık sıfatına yakışmamaktadır şüphesiz. Zira duâ etmek yaratılışımızda bulunan bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı gidermediğimiz zaman, kendi kendilerine bile yetmeyen aciz ve zaif zavallı insanlara boyun eğmek zorunda kalacağız ki, bu büyük bir alçalıştır, değer kaybetmektir.

Büyük hadiselere karşı çaresiz kaldığımız zaman silkinerek kendimize gelmemiz ve çarenin Rabbimize yalvarmamızda olduğunu düşünmemiz gerekir. Dünya zalimlerinin sebep olduğu üzücü hadiselerin karşısında bunalmamak için duâ silahımıza sarılalım. Çünkü, inanıyoruz ki, her ne kadar zâhirî olarak olayların aktörleri insanlar olsa bile, her hadise Kadir-i Külli Şey olan Rabbimizin izin ve iradesi dahilinde olmaktadır. O bazılarının günahlarını, musibetlere maruz bırakarak bu dünyada silmekte, bazılarının da günahlarını artırarak cehenneme ehil bir hale getirmektedir. Her şeyin dizgini Onun elinde, her şeyin anahtarı Onun yanındadır...

12.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.11.2007) - Yanıltıcılar

  (05.11.2007) - Düşüncelerimiz yanlış olabilir

  (30.10.2007) - “İnsan-ı Kâmil”i düşünmek

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

  (09.10.2007) - Önce gönüller bir olmalı

  (08.10.2007) - Hastalıklar asrı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri