Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

İnsan topluluk karşısında neden heyecanlanır?



Antrenörlerin dikkatine!

İnsan duygu taşıyor. Onun için korkuyor, seviniyor, heyecanlanıyor, utanıyor, sıkılıyor vs. Bu fıtrî duygulara karşı, “korkma, sevme, heyecanlanma, utanma, inat etme” demek, olmaz. Önemli olan bu duyguların nasıl kullanılacağını bilmektir.

O zaman önce bu duygularla bir tanışmak gerekmektedir.

Topluluk karşısındaki yaşanan heyecan için, “Neden?” diye sorduğumuzda, pek çok sebep ‘neden’ olabilmektedir.

Herkesin hayat bileşenleri farklı farklıdır. İnsanı etkileyen etkenler de değişiyor. Birisi için var kabul edilen bir heyecan faktörü, diğeri için değişiyor. Tabiî topluluk karşısında heyecana sevk eden ortak sebepler de var.

Meselâ bunlardan belki de en önemlisi ve belirleyici olanı 0-6 yaş dönemi çocukluk yıllarıdır. Bu dönem, antrenör ve antrenör yardımcısı eşliğinde, ne kadar yoğun antrenmanlarla geçirilmişse, o nispette hayata karşı hazırlık yapılmış olunacaktır.

Çocuk oyunundadır

Hayat antrenmanlarının yapıldığı ilk merkez ailedir. Çocuk nasıl antrenman yaparsa, hayatı da öylece yaşayacaktır.

Onun için çocuklar oyunlarındadır. Çocuk bebeğiyle nasıl oynuyorsa, ona ne diyorsa muhtemeldir ki hayatı da öyle yaşayacaktır. Dolayısıyla çocuğun hayata ilk dokunduğu yer, evidir ve oyuncaklarıdır. Onun için balkondan atacağınız bebeği için çocuk, kendisi atılmış kadar tepki verecektir.

Evde söz hakkı alan, görüşü dikkate alınan, önemsenen ve makul isteği yerine getirilen çocuk, varlığının bir anlam ifade ettiğini fark edecektir. Ya da tam tersi bir durum ortaya çıkacaktır. “Benim görüşüm alınsa da alınmasa da, bir önemi yok” yaklaşımı, çocuk için bir yıkımdır. Ve hayat boyu çocuk bu izleri üzerinde taşıyacaktır.

Önce ‘yapamam’ inancını yıkmak gerekiyor

İnsan bir emri ne kadar çok duyarsa, onun gücüne o nispette inanıyor.

Yıllarca olumsuz, negatif cümle ile (mümkün değil, yapamazsın, başaramazsın..) uyarılmış olan bir insan, bu uyarılardan daha çok sayıda ve nitelikte olumlu, pozitif cümle kurmalıdır ki (mümkün, neden olmasın, yaparım..) ortaya olumlu, pozitif bir sonuç çıkabilsin.

Yapamayacağına inanan için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Önce bu algının değişmesi gerekiyor.

Hakikaten topluluk karşısında konuşurken veya soru sorarken, bizi heyecana sevk eden duyguyla tanışmamız gerekmektedir.

Çoğu zaman kendimize yaptığımız olumsuz, negatif, bozuk, kirli cümleler yapabileceklerimizi bile olumsuzlaştırıyor.

Her insanın güçlü olduğu bir nokta mutlaka vardır. Bu kendisine verilmiş kabiliyetlerdir. İnsan önce bunu fark etmelidir.

Böyle bazen en yakınımızdan da gelebilen ve dünyamızda çok ciddî hasarlar bırakan veya nice hayatların sönmesini netice veren cümleler, hep kendimizi korumamaktan kaynaklanmaktadır.

O zaman önce, beden ve ruhsal dünyamızın çevresine bir güvenlik koridoru (bariyer) oluşturmak gerekmektedir. Ta ki bize gönderilen cümle önce buraya çarpsın, ondan sonra biz bizim için faydalı bir unsur varsa alalım, yoksa zararlı ise, yıkıcı ise bırakalım orada kalsın.

Bizi olumsuzlaştıran, negatifleştiren kirli cümleler, kirli telkinler, kimden ve ne suretle gelirse gelsin, aynen iade etmek gerekmektedir. Bu, ben yıkıcı eleştiriye kapalıyım demektir.

Topluluk, bir güç merkezidir

Kabul edelim ki topluluk bir güç kaynağıdır (sinerji). Birey dâhi de olsa topluluktan daha güçlü olamaz. Buna şahs-ı manevî de diyoruz.

Topluluğa karşı yapılan konuşmalardaki heyecan faktörü, topluluğun bu gücünün bir sonucudur. Topluluğun bu gücünü yok farz eden, onları ciddiye almayan, onların bir değer taşıdıklarını düşünmeyen ilgili, haliyle topluluğun, kendisi hakkında negatif iç konuşmalarına muhatap olacaktır. Bu da onun hayat ritmini bozacaktır. Hayat ritmi bozulunca bu konuşma ritmini etkileyecek ve başarılı bir sonuca ulaşamayacaktır.

Güç, farkına varıldığında ve anlamlı olarak kabul edildiğinde faydalı bir unsur haline dönüşüverecektir.

Hiç kimse mükemmel değil

“En iyi iyinin düşmanıdır” derler. En iyinin sınırı bitmez. Çünkü her zamanın bile en iyi tanımlaması farklıdır. Bu noktada ölçü, “Ben bana düşeni yaptım.” vicdan rahatlığıdır.

Yanlış bir şey yapmadığınızı düşünüyorsanız, utanılacak bir şey yapmadığınıza inanıyorsanız, bir suçluluk psikolojisi içinde kendinizi suçlamanıza gerek yoktur.

Hatta öğrenmek amaçlı kaldırılan parmaklar, konunun uzmanından pek çok değerli ve güç elde edilmiş birikimi (bilgiyi) transfer etme, elde etme operasyonudur. Bilgiye kolayca ulaşma yoludur parmak kaldırmak.

Her şey birey içerisinde olup bitiyor. Kendinizi kontrol ettiğinizde, mesele bitiyor. Çünkü insanları kontrol etmek pek de mümkün değil.

Sen sana düşeni yap ve keyfine bak. Çünkü ne yaparsan yap, her faaliyetin tenkit edilecek bir tarafı mutlaka olacaktır. Ama her tenkit de bir fırsattır.

Belki de en önemli bir unsur olarak, nokta-i istinad ve nokta-i istimdadı unutmamak gerekiyor. Kendimize değil, her şeye gücü yetene, güvendiğimize dayanmalıyız. O zaman heyecanımız da haddinde kalacaktır.

Yine de bir sonucu kaybettiğimizde ondan alacağımız dersi de kaybetmemeliyiz.

07.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.05.2008) - İmkânsız mümkün,mümkün kolay,kolay zevkli

  (24.05.2008) - Dirseğimizin altına koyduğumuz kitap kadar parmağımız yukarı kalkar

  (17.05.2008) - Ben kendime, sizin bana baktığınız gözle bakmıyorum

  (10.05.2008) - İlham, ikramdır

  (03.05.2008) - İnsan, namazı kadardır

  (19.04.2008) - İnsanlık köyü Onunla (asm) güzelleşti

  (05.04.2008) - Diplomalı hamallardan çekiyoruz

  (29.03.2008) - Gün ‘ömür’de; ömür ‘gün’dedir

  (15.03.2008) - Korku tahlili

  (08.03.2008) - Her gün/an “özel”dir

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır