“Biçare hocalar, nurların kıymetini bilmiyorlar değil, belki derd-i maişet veyahut o heyet-i ulemadaki büyük hocalara itimat edip ve kendi tahsil ettiği ilm-i dini kendi imanını kurtaracak derecesindedir zannıyla lâkayt kalıp, ruhsatla amel etmeyi kendine fetva buluyor.”
Evvela maşallah şimdiki zamanda herkes hoca olmuş ve hocalar mesabesinde fetva vermeyi kendisine düstur ittihaz edecek kadar pervasız olmuş… Delil, ispat, izah rastgele…
İlmi olan ve ilmi ile amel etmeyenler, kanatlarını kendisi kıran kuşlar gibi çaresiz ve fakat bunu bilmiyorlar biçaresizlik içinde uçmaya devam ediyorlar… Zannediyorlar kendilerini.
Ben şu kadar zamandır mektep medrese gördüm, şu kadar zamandır şu şu eserleri okuyorum kulakları çınlasın Mustafa Şahin’in Vanlı arkadaşının dediği gibi: “… sen daha hâlâ kitap okuyup talebelik mi yapıyorsun? Ben artık âlim oldum… Ulemadanım…” âlimlerden ilim ehlindenim diyenlerden geçilmiyor… Sebep nefsi enaniyetin terbiye ve tezkiyeden yoksun kalarak, ilmi enaniyetin eline düşmesi…. Okumayan ve okuduğu zaman da başkalarına okuyanların kulakları çınlasın.
Derd-i maişet… Herkesin başında. Maşallah ağlamayan yok gibi… Zengin de ağlıyor, fakir de ağlıyor… Hamd, şükür, iktisad, kanaat ve sabır noktalarından işin künhünü bilen, âyet ve hadisler ışığında yeri geldiği zaman en kesin ve sarsılmaz bilgileri cemaate aktaran hocalara ne oluyor dersiniz? Ayırım yok demek ki, bu ahir zaman hadisatı içinde vurgun ve yangın rüzgârlarına kapılmayan yok. Garip değil hocalar da ağlar. Garip olan ağlamaması gereken konuları bildikleri halde ağlamalarıdır…
Nasıl olsa büyük hocaların ilm-i dini hakkında ki malûmatları ve bilgileri dahilinde yorumlarda olsa çok çok önemli ve sınırda bir hedef olan imanlarının kurtulacağı haberi kendilerinden rivayet ve varid olmakla bir rahatlık içindedirler. Ve bu rahatlık bazen akıl almaz tavır ve şekillerde; çok önemli fıkhî ve dinî konularda uçarı ve kaçarı fetvalara kadar varabilmektedir… Kısaca buna ruhsat da diyebiliriz. Eh mü’min ve muvahhid Müslümanlara da ‘kaçak ruhsat’la amel etmek kalıyor.
Kimse ruhbanlığa özenmemeli. Asr-ı Saadet ve benzeri zamanların uygulamaları hiç kimseye, bu hoca bile olsa, eksik, az ve tedbirsizmiş gibi mütalâa edilmemelidir. Gösterilmemelidir…
Bilmediğimizi bilmek kadar güzel bir bilgi yoktur. Hiçbir konu bilgiyle birlikte olup da bilmiyormuş gibi anlatılamaz. Mugalâta, mukaşkışlık ve cerbeze hakikatten çok çok uzaktır… Hakikat ise ehil lisanlarla ve tekrarla milyon defa dile getirilmiştir. Kimse zavallı ve biçare konum ve durumlara düşmeye kendisini mecbur hissetmemelidir. Adı ne olursa olsun…
08.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|