"Gerçekten" haber verir 29 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

85 yıl sonra



Cumhuriyetin 85. yıldönümünü, Anayasa Mahkemesinin son kararlarıyla bir kez daha su yüzüne çıkan irade çatışmasının iyice şiddetlendiği bir ortamda idrak ediyoruz.

Çatışmanın bir tarafında devletin doğrudan millet iradesiyle oluşan temel organları; diğer tarafında da 27 Mayıs’ın millet iradesine zoraki ortak kıldığı, başına buyruk kurumlar yer alıyor.

1961 anayasasına konulan ve 1982 anayasasında da muhafaza edilen maddede “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denildikten sonra düşülen “Millet bu egemenliği yetkili organlar eliyle kullanır” kaydındaki “yetkili organlar...”

Peki, söz konusu bu yetkinin kaynağı ne?

Millet mi, yoksa millete rağmen devletin tepesine çöreklenen mâlûm müstebit zihniyet mi!

Millet, kendisine yirmi yedi yıl kesintisiz kan kusturan tek parti diktasını, eline geçen ilk fırsatta, 1950 seçimleriyle kansız kavgasız alaşağı etmiş. Ve yerine kendi seçtiği iktidarı getirmiş.

Ama diktacı kafa bundan hiç hoşlanmamış.

Ve milletin seçtiklerini önce 1960’ta devirip iktidarı tekrar ele almış. Ardından, devletin yapısını, temel meselelerde halkın seçtiklerine gerçek anlamda iktidar ve icraat alanı bırakmayacak şekilde yeniden tanzim ve dizayn etmiş.

Böylece devlet içi derebeylikler ortaya çıkmış.

Millet, bulduğu her fırsatta kendi tercih ettiği kadroları seçmeye ve anayasa zoruyla millî iradeye koşulan zoraki ortaklar, seçilmiş Meclislerle hükümetleri çelmelemeye devam edince, devlet bir türlü ahenkli bir işleyişe kavuşamamış.

Bunun sıkıntısını da yine hep millet çekmiş.

Çözüm bekleyen temel sorunlar çözülemeyip kronikleşmiş. Ama aynı zihniyet, kendi üretip azgınlaştırdığı problemleri bahane ederek demokrasiye defalarca yine müdahale etmiş. Ve böylece bir fâsit daire içinde dönüp durmuşuz.

Sebep, cumhursuz, diktacı cumhuriyet anlayışı ve dış şartlar sebebiyle kerhen kabullenmiş göründüğü demokrasiyi de aynı şekilde halksız bir demokrasiye dönüştüren mâlûm zihniyet.

Son dönemdeki tartışmalar da bu mücadelenin yeni tezahürleri. Bu meyanda, ihtilâl anayasalarının, kararlarını “Türk milleti adına” vermekle yetkilendirdiği yargının, doğrudan milletçe seçilip görevlendirilenlere yönelik tavrı bu tezahürler içinde özel bir yer ve konuma sahip.

Gelinen noktada şunu söylemek mümkün:

85 yıldır devam eden, ama 1950’de çok partili sisteme geçildikten sonra daha da şiddetlenen mücadelede artık statüko da yorgun düşmüş, elindeki güç, koz ve imkânlar azalmış vaziyette.

Millet tarafından seçilip, aldığı oyların hakkını vermeye kararlı, samimî, çizgisinde kırık olmayan, dayatmacıların kendisine karşı kullanabileceği boşlukları ve kompleksleri bulunmayan demokrat bir siyasî kadro, çok fazla zorlanmadan, demokrasiyi sağlam temele oturtup, müdahalelerle oynatılan taşları yerine yerleştirecek yapısal ve köklü reformları gerçekleştirebilir.

Şimdi Türkiye bunu yapacak kadroları arıyor.

Burada şu noktayı da ifade etmek lâzım:

İrade çatışmasının gelip dayandığı yer, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri. Söz konusu maddelerde, Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri sıralanıyor: demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti.

Haddizatında, devletin bu nitelikleri topluma da mal olmuş durumda. Hukuk ve demokrasi herkesin ortak talebi. Farklı açılardan tartışmalara konu olsa bile sosyal devlet ilkesi de öyle.

Laiklik ise demokratik yorumuyla benimseniyor; dini kamusal ve toplumsal alandan dışlayıp vicdanlara hapsetmeye çalışan yorumuyla değil.

Topluma mal olan değerler için anayasaya, hiçbir demokraside benzeri olmayan “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kayıtları koymanın hiçbir anlamı ve mantığı yok.

Bu mantıksızlığın gerisinde ise, bu niteliklerin arasına “Atatürkçülük ve Atatürk milliyetçiliği” gibi kavramları sıkıştırma “kurnazlığı” yatıyor...

29.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.10.2008) - Mizansen mi?

  (26.10.2008) - İlâhî inayet

  (25.10.2008) - İsviçre’de başörtüsü

  (24.10.2008) - Başörtüsünde çözüm

  (23.10.2008) - Yine fiyasko olmasın

  (22.10.2008) - Skandallar zinciri

  (21.10.2008) - Dokuz yıllık dâvâ

  (19.10.2008) - Said Nursî ve şehitler

  (18.10.2008) - AB yine unutuldu

  (17.10.2008) - İlâhî ikaz ve Diyanet

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır