"Gerçekten" haber verir 08 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Ahmet ÖZDEMİR

Nurlu hatıralar neler hatırlatır?



Tarihe ait bilgileri veren maddelere menba’ veya kaynak diyoruz. Tarihe, insanların faaliyetinin seyrine ait bilgilerimizin ancak küçük bir parçası kendi müşahedelerimize dayanabiliyor. Bu parça da kendi zamanımıza ve çevremize ait olaylardan ibaret oluyor. Kendi gözümüzle gördüğümüz ve başımızdan geçirdiğimiz olayların teferruâtının bile çoğunu unutur ve onlara ait bilgileri başkalarından almak mecburiyetinde kalırız. O halde biz yalnız geçmiş zamanları değil, kendi zamanımızın olaylarının çoğunu bile başkalarının rivayetlerinden, yazılarından okumak zorunda kalırız.

Başkalarının yaptıklarını bizzat görerek onları doğru tesbit edenler, fotoğrafını çekenler veya kendi yaptıklarına ait hatıralarını doğru olarak yazanlar, tarih için önemli belgeler bırakmış olurlar. Fakat her görenin olayları anlayışı, kabiliyetine ve medenî seviyesine göre çeşit çeşit olduğundan, müşahitlerin bu olaylara ait hükümleri de çoğunlukla çeşitli olup biri diğerine uymayabilir. Hatıralar tarihî kaynaklar içinde önemli yere sahiptir.

Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nurlarla ilgili hatıralar da dikkat çekici konuları gündeme taşıyabilmekte ve önemli ipuçlarını ortaya çıkarmaktadır. Belki de Risâle-i Nurların daha iyi anlaşılmasına sebep olmaktadır. Nurlu hatıraları kendi içinde şöyle tasnif etmek mümkündür:

1. Bu vadide en güzel hatıralar şüphesiz ki, Said Nursî’yi gören, yakınında bulunan ve onun hizmetinde olan talebelerine ait olanlarıdır. Bunların bir kısmı Risâle-i Nurların muhtelif yerlerinde özellikle lâhika mektuplarında yer almaktadır. Lâhika mektupları Nur talebelerinin yazdıkları veya muhatap oldukları konulardır. Bir bakıma risâlelerin yorumu veya karşılaştıkları meselelerin çözümüdür. O günkü ağır şartlar altında dile getirilen samimî duygulardır. Lâhika mektupları hayatta iken Said Nursî’nin kontrol ve onayından geçmiştir. Uygun görülen mektuplar lâhikalara alınmıştır. Mektupların seçilmesinde özellikle hizmet muhtevalı olmasına dikkat edilmiştir, denilebilir. Şahsî olanların yorumları yapılarak dikkatler Risâle-i Nurlara çevrilmiştir. Bu konu Bediüzzaman’ın bir talebesine yazdığı sözleri kısa, kapsamı geniş şu mektubunda ifadesini bulmaktadır: “Şu Risâle (Yani Yirmi Yedinci Mektubun umumu) bir meclis-i nurânîdir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdâvele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mû'cizü’l-Beyânın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risâlelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Her biri aldığı kıymettar mücevherâtı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor. Bârekâllah, sen de o menzili çok güzel süslendirmişsin.” 1 Mânen büyük ve geniş bir ortamda Nur talebeleri bir araya gelmiş gibi imanî ve Kur’ânî konuları müzakere etmektedirler. Gerçi o tarihlerde en geniş buluşma yerleri mahkemeler ve hapishaneler olmuştur. Dışarıda çok sıkı takip edilmişlerdir. Said Nursî ile bir kişinin görüşmesi bile haber oluyordu.

O tarihlerde en uygun olanı da mektuplaşmadır. Ancak mektuplar daha çok elle götürülmektedir. Çünkü devletin posta kanalı ağır kontrol altındadır. Nur talebelerinin mektupları ve gönderdikleri her şey suç sayılabiliyordu. İşgüzar memurlar bu tip gönderileri suç âleti gibi hemen polise, jandarmaya veya savcıya götürmektedirler. Bu yolla başlayan hizmet tarzına “Nur Postacılığı” adı verilmiştir.

2. Bediüzzaman’ın vefatından sonra talebeleri rahat bırakılmamış; mahkemeler ve hapisler devam etmiştir. Defalarca beraat etmesine rağmen mahkemeler Nur talebelerinin yakalarını bırakmamıştır. Birinden beraat kararı alan Nur talebeleri diğeriyle uğraşmak zorunda kalmışlardır. Dünya tarihinde benzerine rastlanmayan ve en fazla beraat kararı verilen eserler şüphesiz ki, Risâle-i Nurlardır. Beraat kararlarının sayısı binlerle ifade edilmektedir. Said Nursî’nin vefatından sonra talebeleri tarafından yazılmış veya anlatılmış hatıraların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bunlar sesli veya görüntülü olarak da muhafaza edilmektedir. Bu tür hatıralar günümüzde geniş yer tutmaya başlamıştır. Bana göre bunların başlangıcını Necmettin Şahiner yapmış, derlediği hatıraları “Son Şahitler” adıyla yayınlamıştır. Yeni baskılara bazı ilâveler yapılmıştır. Bu hatıralar ya sahiplerinin ağzından dinlemek sûretiyle yazılmış veya kendileri tarafından kaleme alınmıştır. Merhum Bayram Yüksel Ağabeyin kendi kaleme aldığı hatıralarını günlerce yazdığını bilirim.

3. Bediüzzaman’ın vefat etmiş veya yaşayan talebelerinden dinlemek sûretiyle yazılan veya anlatılan hatıralar: Bunlara ikinci kuşak hatıralar demek de mümkündür.

4. Başkalarından rivayetle elde edilen hatıralar. Bunlar da derleme türü hatıralardır.

Hatıralar yazılırken veya anlatılırken Risâle-i Nurların yerine geçmesi düşünülemez. İhlâs ve sadakat yolundan ayrılma olmaz. Çünkü onlar Nur talebesidir. Talebenin özelliği ise şudur: “Sözleri (Risâle-i Nurları) kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkmak ve hayatının en mühim vazifesi onun neşir ve hizmetini bilmektir.” 2

Nurlu hatıralar sadırlardan satırlara geçmeye devam etmektedir. Bunlar güzel çalışmalardır. Nur hizmetlerinin tarihçesini yazmak isteyen müstakbel tarihçilere yardımcı olmak gerekir. Hizmet mahallerimizin bu konuya önem verdiklerini düşünüyorum. Hizmete giden yolda yapılan her şey büyüktür. Büyük şeyler küçük şeylerin birleşmesinden meydana gelir. Büyük binalar küçük taşların omuz omuza vermesiyle yükselir.

İhlâs Risâlesinde geçen bir haşiyeyi hatırlamak gerekiyor: “Evet, bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’îndeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir.” 3

Kur’ânî kevserden süzülen tatlı ve büyük bir havuzu kazanmanın yolu buz parçası hükmündeki nefsini o havuz içine atıp eritmekten geçiyor. Poşet içinde atılan nefis erise de o havuza karışmaz. Ayrı kalmaya devam eder. Allah cümlemizi korusun!

Dipnotlar:

1- Barla Lâhikası, s. 54

2- Mektubat, s. 329

3- Lem’alar, s. 169

08.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.09.2008) - Bediüzzaman Said Nursî aramızda

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır