"Gerçekten" haber verir 02 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Hakan YALMAN

DUÂMIZ: YEDİ MİLYAR TABİAT RİSÂLESİ DAĞITMAK



Dünya genelinde yaşandığı ifade edilen ekonomik krizden çok daha sıkıntılı olanı manevî buhran olmalıdır. Sebeplerin hakim olduğu bir varlık algısı ile insanlar varlığın mânâsından da uzaklaşıyorlar. Dünya hayatı insanları özünden uzaklaştırdıkça eşya üzerinde sebeplerin hakim olduğu vehmi ön plana çıkıyor ve buradan kaynaklanan güven duygusu kaybı fertleri strese ve gerginliğe sürüklüyor. Buna ontolojik güvensizlik kaynaklı anksiyete diyebiliriz. Bu da günümüz insanının temel problemi ya da problemlerinin temel kaynağı olarak önümüze çıkıyor. Son dönemlerde ön plana çıkan ekonomik söylentileri karşısında insanların yaşadıkları kaygı ve endişe halleri de bu durumun uzantısında ortaya çıkan kaygı ve endişe halleri de benzer bir psikolojik alt yapının uzantısında yaşanıyor olmalıdır. Bu aslında Batılı bir varlık algısının ruh dünyalarında yerleşmiş olması sonucu oluşan bir algı kırılması varlığın Yaratan ile bağlantısının algı dünyalarında kopmasıdır.

Doğu ve Batı medeniyetlerini ayıran en önemli özelliklerden biri, Batılı anlayışın daha maddî ve eşya eksenli bakışı sebebi ile sistemi ön planda tutuyor olmasıdır. Doğu medeniyetinin şekillendirdiği insan tipinde ise varlığa daha geniş bir bakış, her şeyi bir arada kuşatan bir anlayış, kadirşinaslık, feragat, fedakârlık gibi üstün hasletler gözlenmekle birlikte bunların beraberinde bir dağınıklık ve sistemsizlik hali izlenmektedir. Zaman zaman ana kaynağında müsbet ve iyi özelliklerden kaynaklanan tavırlar neticede yanlış mecralara sürüklenebilir ve günlük yaşantıda ferdin başını ağrıtacak sonuçlar doğurabilir. Meselâ karşılıklı güven çok iyidir ancak ticarette ve başka tür akitlerde senet yapmamak veya akdi yazılı hale getirmemek fıtrî şeriata itaatsizliktir. İşleri karşılıklı anlayış halinde götürmek iyidir ancak oturtulmamış bir sistem içinde hatır ve gönül ilişkileri ile işleri yürütmek her türlü organizasyonda sıkıntılara yol açacak sonuçlar doğurabilir. Doğulu insan tipinde sevgi, saygı, muhabbet ön plandadır ve ticarî, siyasî, sosyal ilişkilerde bu münasebetler üzerine tesis edilmiş bir yaklaşım hakim olur. Sistemin olmadığı yerlerde işleyişler kişiliklerden direkt etkilenecektir ve her kişiye göre değişen ve sürekliliği olmayan bir işleyiş hakim olacaktır. Bu ise istibdatlara ve zulümlere kapı açan önemli problemlerdendir. Sistemlerini kurmuş topluluklar ve işleyişler zaman, mekân ve kişilerden etkilenmeksizin sürekliliklerini korurlar. Günümüzde maddî güç ve teknolojik açıdan bizden çok ileride olduklarını düşündüğümüz Batılıların elde ettikleri başarılarda her işi sistemle belirli kurallarla yürütüyor olmanın büyük payı olmalıdır.

Bu gün İslâmı ya da hakikî insanlığı, insanlara anlatabilmenin en güzel yolu onun hayata, ruha hitap eden güzelliklerini yaşayarak ortaya koyabilmektir. “Canım!...”, “Evet ama!...”, “Öyle de!...” türünden başlangıçları olan cümlelerle doğrulukta oluşturulan eğilmeleri bir tarafa bırakıp tam inandığımız gibi yaşamamız şarttır. Yine varlık âlemimde Kadir-i Zülcelal’in eşyanın işleyişi tarzında koyduğu kanunlara riayet de bu tarz yaklaşımın diğer bir yönünü temsil etmektedir. Saygıdeğer, Yusuf Kaplan’a göre Çin’de de olsa alınacak olan veya alınması tavsiye edilen ilim bağlamında Asr-ı Saadette Çin ile bu günün batısı benzer anlamları karşılamaktadırlar. Terakki yolunda kâinat kitabını iyi okumuş ve buradan elde ettiklerini sistematize etmiş Batıyı bu yönlerden örnek olarak görmek ve onlarda işleyen sistemlerin kendi yitik malı olduğunu kabullenerek almak şarttır. Doğunun, Batıdan öğreneceği en iyi şey sistem ya da işlerde sistemin gerekliliğini idraktir. Bu İslâm inancı içinde yaşamaya çalışan ferdin günlük hayatında olduğu gibi ila-yı kelimetullah ve İslâm dâvâsının insanlara ulaştırılması konusunda da çok büyük önem arz etmektedir.

Şu an kâinat kitabı ile Kelâmullah arasında, kâinat kitabının Kelâmullah ışığında okunmamasından kaynaklanan bir kopukluk yaşanmaktadır. Oysa istikbalde hakim olacak Kur’ân medeniyeti hakkıyla zuhur etmek için bu ikisi arasındaki ahengin sağlandığı zamanları beklemektedir. Varlık âleminin sırlarını açacak olan bütün varlık kelimelerini okumak ve bunun gerçek anlamına ulaşabilmek için Kur’ân’ı bir anahtarlığı ve şifre çözücülüğüne inanıp, sığınmaktır. Kâinat kitabının bilimler tarafından okunması ile varlık âleminin pek çok sırları açılmış ve madde kendi açılımı ile yalnızca maddî plandaki izahların yeterli olmadığı bir noktaya gelinmiştir. Yani maddeci anlayış ya da bilimin ilahlaştırıldığı ekoller kendi kendilerini yok etmişlerdir. Bu noktadan sonra beklenen gelişme bilimin içinden çıkamadığı ve tam anlamı ile aydınlatamadığı sırlara semavî izahların ışık tutmasıdır. İstikbalde hüküm sürecek ise bütün semavî izahları içinde bulunduran Kur’ân olmalıdır. Bütün işaretler bu yönü göstermektedir. Kur’ân’ın yolunda olanlara düşen ise bir sistem dahilinde ve sistematize edilmiş tarzda Kur’ân hakikatlerini insanlığa anlatmaktır. Yani, kâinat kitabının verileri ile Kur’ân’ın verilerini buluşturmaktır. Bunu yaparken anlattıkları hakikate gerçek anlamda ayine olabilmek en önemli vazifeleri olarak algılanmalıdır. Bu maksatla İslâmiyetin doğruluğunu ve doğru İslâmiyeti Kur’ân medeniyeti adı altında insanlığa ulaştırmak her Müslümanın daha geniş anlamı ile Allah’a inanan herkesin birinci ve en hayatî vazifesidir.

İç dışa, dış içe çevrildiğinde varlık algısı açısından perişan bir insanlık tablosu ve dehşet verici bir manevî kriz günümüz dünyasının en bariz problemi olmalıdır. Bu noktada tabiat kavramı modern insanlığı en yaralı olduğu noktalardandır. Bu açıdan bakıldığında ‘Tabiat Risâlesi tam da yeni dönem varlık algısını açtığı rahneli yaraların çaresi olarak insanlığa ihsan edilmiştir. Bununla ilgili olarak aziz Üstad: ‘1338’de Ankara’ya gittim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. “Eyvah,” dedim. “Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!” O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir burhanı, Nur’un Arabî risâlesinde yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli burhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o burhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim’ şeklinde memleketimizin bu mânâdaki ihtiyaçları açısından bu hakikatlerin neşrindeki öneme dikkat çekmiştir. Biz de ICBA (Kültürlerareası Köprü Derneği) olarak dünya genelinde bu hakikatlerin neşredilmesi ihtiyacına binaen İngilizce ‘Tabiat Risâlesi’nin bütün insanlığa ulaştırılması gereğine inandık. Bu amaçla dünya nüfusu kadar Tabiat Risâlesi dağıtmakla ruz-i mahşerde Rabbimiz huzurunda insanlığın genelinin manevî selâmeti için bir küllî duâ yapmış olacağımıza inanıyoruz. Bu ay ilk bin ‘Tabiat Risâlesi’ni İstanbul’da turistlere dağıtmakla duâmıza başlıyoruz. Bu anlamda bir küllî duâya fiilen amin diyecek herkesi yardıma çağırıyoruz. Bu duâmız İnşallah insanlığın gelecek asrında tabiat fikrinin yerle bir olmasına ve yeryüzünün münevver bir medine olmasına ve küresel bir saadet asrına vesile olur.

02.03.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.02.2009) - Mânevî hizmetin kemal noktası

  (16.02.2009) - 'KÖPRÜ DERGİSİ'NDEN KÜLTÜRLERARASI KÖPRÜ OLUŞTURMAYA

  (09.02.2009) - Mutluluğun sağlam dayanağı

  (02.02.2009) - Doğruluk mu, fıtrîlik mi?

  (26.01.2009) - Toplumların temel noktası: Barış

  (19.01.2009) - Vesvese veren haberler

  (12.01.2009) - İttihat arayışı ve İcba

  (05.01.2009) - Acılara tebessüm

  (29.12.2008) - Endişe-i İstikbal

  (22.12.2008) - Küresel krizden doğan manevî fırsat

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır