04 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Şükrü BULUT

Şimal Cereyanı veya Kemalizm…


A+ | A-

Şu yazımızdaki “Şimal cereyanı” tabirine yüklenmiş mânâların mahiyetlerini merak edenler, Bediüzzaman Hazretlerine müracaat etsinler. Anadolu'yu ahirzamandaki dinsizlik tufanında “Cebel-i Cûdi” hükmüne getiren Risâle-i Nur'un yazıldığı coğrafya'nın Kuzeyindeki coğrafyalara dikkat gerekiyor. Normandiya'dan Avrupa ile Asya'yı kuzeyden ayıran Ural çizgisine kadar şimal coğrafyasını uzatabilirsiniz. 19. ve 20. yüzyıl Avrupa'sını ve dolayısıyla dünyayı herc ü merce getiren fitnelerin, kaosların, ihtilâl ve çatışmaların fikrî alt yapısını oluşturan dinsiz felsefenin dehavarî zekâları bu geniş ve düz tarlalarda yetişmişler, “Maddîyyun taununun” öldürücü zehre inkılâb ettirdiği bu istidatların düşünce ve teorileriyle, insanlık iki asra yakındır zakkum yutmuşcasına kıvranıyor. Kral Marx'dan Darwin'e, Sigmund Freud'dan Leo Troçki'ye; I. ve II. Frankfurt Mektepleri mensuplarından Latin Amerika eşkiyabaşısı Kissinger'e, Bağdat kasabı Paul Wolfowitz'den çalıntı rüşvetlerle sefahat, dinsizlik ve kaosu dünya üzerine dağıtan Georg Soros'a kadar… Belki de milyonları bulan söz konusu tarlanın meyveleri “semm-i katil” gibi insanlığı ve semavî dinleri tar u mar ettiler…

Daha önceki yazılarımızda “Şimal cereyanı”nın fikrî çerçevesini vermeye çalışmıştık. Okuyucularımızın tekrardan sıkılmamaları için o bahse girmeyeceğiz. Yalnızca; inkâr-ı Ulûhiyet dediğimiz Allah'ı inkâr, geleneksel bütün insanî değerlere itiraz, dinsiz felsefenin parlattığı akıl ile “bâtılı hak gösterme” çabaları ve bu parlak cerbezelerle kitleleri fikren iğfal, aileyi ortadan kaldırma çabaları, insanlardaki “hürriyet” fikrini istismar ederek cemiyeti birbirine bağlayan bütün bağlarını imha, yine hürriyeti kullanarak istibdatları ikame ve cemiyetle mütemadî çatışmaları canlı tutma gibi tipik özelliklerin “şimal cereyanı mensuplarının” hususiyetlerinden olduklarını belirtmekte fayda vardır.

Avrupa'da bir kısım okumuşların ateşîn Kemalizm savunuculuklarına siz de şaşırmışsınızdır. Muhatabınız kulaktan dolma, belva-yı umumî veya yanlış bir kaynağa muhatap olmaktan mütevellid değil de; hazmettiği fikirlerle Kemalizm’i müdafaa ediyorsa, yanlış adreste değilsiniz: Karşınızda Şimal cereyanı var, demektir.

Evvelâ “Allah'a ve ahirete iman” düşüncesiyle istihza ile başlarlar işe… Muhataplarını baskın hissettiklerinde, hemen münafıklık formatına geçerler. Modernite'den dem vurarak eskiyi tümden yıkmaya koyulurlar, güçlerinin fevkinde hadiselerle karşılaştıklarında “makul siperlere” çekilerek kısmen “millî” geçinirler. İffetten, samimiyetten, vefadan, sadakatten, doğruluktan, tabiatla özdeşmiş san'attan, esas tarihten ve Allah'a ibadetten nefret ederler. Dehanın keramete yaklaşan “istidracî halleri”ni hem Kemalizm’de bulursunuz, hem de şimal cereyanında.

Doğruluk, dürüstlük, mertlik ve erkeklik her iki cereyanın mantalitesinde bulunmayınca; emniyet, yardımlaşma, paylaşma, sevgi ve hoşgörü dediğimiz toplum hayatının kalbini teşkil edecek gibi özellikler, her iki cereyanda pek barınmazlar. Her iki hareket mensuplarının ağzında; dindarlardan, sosyal etikçilerden, hümanist pedagoglardan ve kendilerine göre ruhlarını yıkmakla meşgul berahime rahiplerinden duyamayacağınız kadar müsbet tabir ve ifadeleri duyduğunuzda genellikle şaşkınlık duyarsınız. Bu nokta, fert veya toplum olarak insanlığın mağlûp olduğu dehşetli bir noktadır.

Kemalizm ile Şimal cereyanı mensuplarının en önemli yanları, her iki cereyanın da birer nemrutluk ve firavunluk yönlerinin her zaman ortaya çıkmasıdır. Ellerinden gelse, herkesi kendilerine secde ettirecek derecede egolarını kutsayan bu iki güruh; müsbet ilimleri, tarihi, san'atı, kültürel ve sosyal hayatları; enaniyetleri çerçevesinde dizayn etmeye kalkışırlar. Kemalizm'in ilk yıllarında, bin senelik Türk tarihini, dilini, harsını, san'atını, hayat tarzını ve inancını masa başındaki ekiplerce yüz seksen derece tersyüz etmesini; bolşevikliği örnek edinme olarak değerlendirmeyenler; Kemalizm’in mahiyetini anlayamazlar.

Türkiye'deki Kemalistler, arzularına “san'at” elbisesini giydirerek cemiyete lânse ederler. Bu ise, Kuzeyli dinsiz feylesofların öğretilerinden ibarettir. Mevcudu tahrip projesinin ismi “yenilikçiliktir, çağdaş yaşamdır veya modernitedir.” İşin en hazin bir yönü de bu iki projede çalışan elemanların kendilerini elit kabul ettiklerinden, çocukluklarından itibaren çok yönlü yetiştirilmiş olmalarıdır. Derd-i maişet diye bir kelime sözlüklerinde yoktur. Para kazanmak veya geçinmek için meslek edinmezler: Projeleri için gereken para, her zaman belli topluluklarda mevcuttur.

Bütün Avrupa dillerini, felsefesinin lüzumlu maddî fenleri ve tarihleri; küçük yaşlarda çok rahat şartlarda öğrenmişlerdir. San'at ve felsefe ile iştigalleri, diğer ilimlerden teneffüs vakitleridir. Teşvikiye, Nişantaşı veya Etiler'de zihnen yorulan çocuklar, Boğazın serin sularına bakan balkonlarda dinlenirler.

Şimal cereyanı İkinci Dünya Savaşını, Kemalizm ise İstiklâl Harbini bahane ederek her iki coğrafyanın tarihlerini arzularına göre yeniden yazdırmışlardır. Kendilerini işledikleri cinayetlerden milletçe kurtarmak için “koruma kanunları” çıkarmışlardır. Ayrıca korunmaya ve saltanatlarını devam ettirmeye yönelik geliştirdikleri “toplumsal çatışma teorisi” bir meşale gibi daima ellerinde yanar. Cemiyetteki sürtüşme ve çatışmalardan kuvvet alarak hükümranlıklarını sürdürürler.

Her iki cereyanın bütün dinlerin kutsallıklarına karşı olduklarını önce de söylemiştik. Sabrınızı taşırmadan müşahhas bir örnek daha arz edelim: Ayasofya'yı müzeye çevirenler, yalnızca İslâmiyet’ten intikam almıyorlar. Ortodoks dünyası da Ayasofya'nın cami olmasını istiyor, AB de… Zira Avrupa'da karşılıklı olarak kilise ve camilerde ibadet imkânı olduğundan, Yunanlılar da en az bizim kadar Ayasofya'nın ibadethane olmasını istiyorlar. Kemalistler, Heybeliada Ruhban Okulunu şimal cereyanı mensuplarıyla anlaşmalı kapatmışlardır.

04.07.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.06.2009) - Nurlanan beyaz geceler…

  (27.06.2009) - Putin ile Ahmedinecad’ın duruşları

  (22.06.2009) - AB seçimleri bir şeyler söylüyor, bize…

  (19.06.2009) - Perle’nin örgütüyle baş edebilmek için

  (15.06.2009) - Gurbetteki bayramlar - 2009...

  (12.06.2009) - AB karşıtlarına dair...

  (08.06.2009) - Avrupa’da ki gençlerimize Türkçülük dersleri…

  (01.06.2009) - Mayın tarlaları...

  (29.05.2009) - Hürriyetin istismarı…

  (25.05.2009) - Yaşadıklarımız tekrar değil mi?

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.