10 Temmuz 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin YAŞAR

Şevki hep diri tutma formülleri


A+ | A-

Her güzel başlangıç, neticeye ermenin ilk şartı olması sebebiyle zevkli ve ümit vericidir. Bir şeyin varolması, şekillenmesi, olgunlaşması için ne kadar gayret gerekirse, onun devamını sağlamak, varlığını sürdürmek de en az belki daha fazla çaba ve ümit gerektirir.

İman ve ümit huzurun, mutluluğun ilk şartıdır. Geleceğe ümitle bakamayanların, geçmişteki elemleri ve güzellikleri de iman gözlüğü ile değerlendiremeyenlerin huzurlu, mutlu olması düşünülemez.

Ümitsizlik bakış açısını bozan bir hastalıktır. Böyle bir bakış açısıyla bakanlar sürekli yakınan, şikâyet eden, mutsuz bir ruh haline bürüneceklerdir. Buna karşın ümit ve iyimserlik duygularına sahip insanlar yakınmak yerine, eyleme geçmeyi, şikâyet yerine çözüm bulmayı yeğlerler.

Çevremize baktığımızda şikâyet etmeyen, mazeret üretmeyen, sorumluluktan kaçmayan insanların hayatı güzelleştirdiklerini görürüz. Çünkü bu yapıda olan insanların boşa geçirecek tek bir vakitleri yoktur. Sürekli gayret, himmet, faaliyet düşüncesiyle şevklerini kaybetmeden maksatlarına doğru yürürler.

Ümitlerini kaybedenlerin önce duyguları, hevesleri söner. Sonra da akıllarının düşünce melekeleri zayıflar.

Himmeti hep diri tutmak, ümitsizliğe düşerek, şevkleri kaybetmemek için öncelikle hayatın içine farkındalık ve anlam katmak gerekir. Çünkü insanlar bir anlam peşinde koştuklarında, bir gaye uğrunda yaşadıklarında daha mutlu olmaktadırlar. Ayrıca önce kendinin farkına varmak yolunda yapılan yolculuk ve orada katedilen mesafe insana huzur vermektedir.

Kişinin kendisini sürekli yenilemesi, tek düzelikten çıkması şevki hep diri tutmanın ön şartlarından biridir. Kâinatta sürekli bir teceddüt vardır. Durağan bir şey yoktur. İşte kâinat kitabının mütalâacısı olan insanın da bu teceddüde ayak uydurması gerekir. Aksi halde kâinatın bir değişim, dönüşüm ve teceddüdüne ayak uyduramayanlar atıl bir vaziyete gelecek hatta depresif bazı ruh hallerine bürüneceklerdir. Meselâ bahar ayları kâinatın gözle görünür muazzam teceddüt ve tazelenmesi zamanıdır. Bu dönüşümü tefekkür edecek akıl ve gözlem sadece insana verilmiş ve bu ibadette insandan beklenmiştir. İşte insan tefekkür gözlüğünü takmaz, o hareket ve bereketin içine dahil olmaz, kâinatın uyanma vaktini idrak etmezse, en zinde olduğu saatleri (sabah vakti) uykuyla geçirirse, bahar depresyonlarının görülmesi kaçınılmaz olacaktır.

Şevki hiç kaybetmemenin, himmeti hep diri tutmanın bir başka yolu da yalnız kalmamaktır. Bir camiasının, bir arkadaş gurubunun, dostlarının olması kişide şevk kırılması ve himmetin zayıflamasına engel olacaktır. Nitekim sürüden ayrılanı kurdun kapması kolaydır. Aynen onun gibi cemaatten ayrılanı da şeytanın kapması daha kolay olacaktır. Yalnız kalan insanlar önce kendi vazifelerini yapamadığını söyler. Bir süre sonra arkadaşlarının yaptıklarını hafife almaya başlar. Daha sonra da inandığı dâvâsından tamamen uzaklaşır. Hatta bu dâvâ ve misyonundaki yapılan hizmetleri gereksiz görüp tenkit eder. İşte o insan için büyük bir çöküş ve kayıp başlamıştır. Camia mensubu olup yalnızlaşan insanların ruh halleri ve kayba değişmeleri şöyledir:

Şevki kaybetmemenin bir diğer yolu da kişinin etrafında samimî dostlarının olmasıdır. Yani atalete, gaflete, yanlışa düşeceği zaman onu ikaz edecek baki muhabbet eden kardeşlerinin varlığıdır.

Nefis kendini kusursuz görmek ister ve avukat gibi savunur. Bu yüzden ikaz edilmekten hoşlanmaz. Fakat samimî dostların acı ama tedavi edici sözleri, nasihatleri ileride düşebileceği tehlikeler karşısında çekeceği acılar yanında şefkatli gelecektir. Üstelik bu bir nefis terbiyesidir. Kişinin bu tür ikaz ve nasihatlere açık olması kişiyi geliştiren bir yaklaşımdır.

İnsanın ölüm hakikatini zihninde hep diri tutması, şevki, himmeti kaybetmemek için gerekli olan bir düsturdur. Sağlıklı bir ölüm bilinci insanı gayrete getireceği gibi, fani ve dünyalık her şeye layıkınca değer vermeyi netice verecektir. Ölüm bilinci insanın hayatındaki işleri tanzim etmesi, önem sırasına dizmesi açısından olumlu bir katkısı olacaktır. Ayrıca ölüm hakikati yaptığı iş ve hizmetleri daha ihlâslı yapmasını sağlayacaktır.

Mü’minler olarak nihai hedef ve maksat Cemalullahtır. Bu düşüncede olan hayatını rıza-i İlâhî doğrultusunda geçirmesi bu mülâhazayla tercihlerini, yaşantılarını tanzim etmesi ve ölümü de Cemalullah’a kavuşmak için sadece bir geçiş kapısı olarak değerlendirmesi şevkini, heyecanını kaybetmemeyi netice verecektir.

Böyle bir insanda meyl’ü-rahat, işi başkasına bırakmak, ümitsizlik, enaniyet gibi engelleyici hastalıklar görülmeyecektir.

İnsan olarak medenî yaratılmışız. Bu yüzden ‘İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır’ düsturunu hep diri tutmak gerekir.

İnsanlık adına yapılacak her iş, atılacak her adım ve gayret aslında insanın kendisinin maddî ve manevî hayatının şevk kaynağı, hayat enerjisi olacaktır.

Şevki, heyecanı devam ettirebilmek için sürekli bir aksiyon içinde olmak gerekir. Bunun için de planlı, programlı olup, bunları geliştirip, aklı, kalbi, ruhu sık sık kontrol etmek gerekecektir.

Öğrendiğini başkasıyla paylaşmak, onu aksiyon insanı haline getirecek, bu niyet ise onun şevk ve heyecanını diri tutacaktır. Cenâb-ı Hak da, ‘Siz bildiklerinizle amel edin, ben size bilmediklerinizi öğretirim’ buyurmaktadır. Yani sürekli öğrenme, öğretme faaliyetiyle beraber olur.

Her insan ulvi dâvâsını anlatırken aslında hem kendi canlılığını muhafaza ederken başkalarının da imanına kuvvet verecek bir aksiyon içinde olacaktır.

Hep canlı kalmak, öğrenmek ve öğreterek, ‘Emri bil mağruf nehyi anil münker’ hakikatini yaşamakla mümkündür. Aksi halde insan hiç farkına varmadan duyguları dumura uğrar ve gün gelir, söner gider. Bu ise, manevî ölüm demektir.

10.07.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.07.2010) - İnayet-i İlâhiye nasıl celbedilir?

  (26.06.2010) - Zindan-ı atalet yazıları (4)

  (19.06.2010) - Zindan-ı atâlet yazıları (3)

  (12.06.2010) - Zindan-ı atalet yazıları (2)

  (05.06.2010) - Tatıl ve atalet

  (29.05.2010) - İhlâslı ibadetler, hayatı tanzim eder

  (22.05.2010) - Adalet, Allah’a ibadetle başlar

  (15.05.2010) - ‘Birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler’*

  (08.05.2010) - Azamet-i İlâhiyeyi zihinlerde tesbit

  (24.04.2010) - Şefkat açılımı - 2


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.