(Filistin’de yaşanan insanlık suçları ve ülkemizde yaşanan “yargı’nın bağımsızlığı” tartışmaları esnasında bu iki ayrı mesele için de Sultan Selahaddin Eyyubi’yi analım ve ondan ders alalım)
Birinci Haçlı seferi Müslümanlar için hezimetle sona ermiş ve Kudüs Haçlılar tarafından işgal edilmişti.
Avrupalı kaynaklara göre Haçlıların Kudüs kapılarından girdiği andan itibaren başlayan katliam günlerce sürmüştü. Müslüman, Hristiyan ve Yahudi ayırmadan tüm Kudüs halkı katliamdan nasibini almış, 100.000 civarında insan katledilmişti.
Müslümanlar yıllarca toparlanamamış ve bunun da etkisiyle Haçlı Devleti genişlemişti.
Nihayet Nureddin Zengî’nin kurduğu devlet aranan birliği yıllar sonra sağlayacaktı. Ama onun ömrü de Kudüs’ün kurtuluşuna yetmeyecekti. Neyse ki Nureddin Zengî’den çok şey öğrenen Selahaddin Eyyubi, bu birliği koruyacak ve Kudüs’ü tam 88 uzun yılın ardından kurtaracaktı.
Selahaddin Eyyubi, Haçlıların aksine, Kudüs halkından dileyenlerin, asillerin ve askerlerin Kudüs’ten çıkıp güvenli şekilde Hristiyan topraklarına dönmelerine izin verecekti. Karşılığında temsilî bir vergi ödemelerini talep etti. Asiller bu bedeli ödemekte zorlanmadı ancak lordları oldukları fakir halkları için bu nezaketi göstermemişlerdi. Bazı vatandaşlar ve esir düşmüş olan askerler kendileri adına bu vergiyi ödeyecek kimseyi bulamıyordu. Patrik Herakles, kiliselerin altınlarıyla şehirden ayrılmış, o da asiller gibi halkın vergisini karşılamayı reddetmişti.
Bu durum karşısında Selahaddin Eyyubi, zaferin verdiği mutlulukla ve Kudüs Sultanı olarak ilk çıkardığı yasalardan biri olan “çıkış vergisi yasası”nı bir yana bırakarak, çıkış vergilerini ödeyemeyen askerlerin ve fakir halkın çıkış vergilerini affetmiş ve ayrılmalarına izin vermişti… mi acaba?
Hayır. Selahaddin Eyyubi, kanunu uygulamakta ısrar etmiş ama garip bir şekilde (!), ödeyemeyenlerin çıkış vergisini kendi imkanlarıyla karşılamıştı.
Neden yahu? Sultan değil mi? Böylesine müthiş bir zafere imza attıktan sonra çok mu önemliydi bu husus? Asillerin veya kilisenin altınlarına el koyup fakirler adına devlet hazinesine ödeme yapmak için kullansaydı olmaz mıydı? Devlet hazinesinden ödese olmaz mıydı, zaten devlet hazinesi ile Sultan’ın cebi aynı yer değil miydi?
Kudüs’ün kurtuluşu gibi önemli bir olay ve Sultan Selahaddin’in engin cömertliği arasında dikkatimizden kaçabilecek önemli bir detay var burada.
Sultan Selahaddin, Kudüs’ü fethettiği gün dâhil, hiçbir zaman kendini kanunlardan yukarıda görmediği için ve o vergilerde devletin yani tüm vatandaşlarının hakkı olduğunu bildiği için bu yasayı uygulamama gibi bir tasarrufta bulunmamıştı. Yani o insanlara göstereceği merhamet ancak kendi imkanlarıyla yapılabilirdi, devletin hazinesinden değil. Zengin Hristiyanların paralarına el koyması da söz konusu olamazdı çünkü bu da kanunlara aykırı olacaktı. Herkesin ödemesi gereken vergi belirlenmişti ve daha fazlasının alınmayacağının garantisiydi bu. Sultan Selahaddin, otoritesinin en kuvvetli olduğu günde bile yasalara uymuştu. Selahaddin Eyyubi’nin bu davranışından çıkarılacak birçok ders var, özellikle günümüzde Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu ülkelerin yönetimleri düşünülünce.
Kısaca ve modern terimlerle ifade etmek gerekirse, hukukun üstünlüğü ilkesinin, ne gibi şartlar altında olunursa olsun, kime karşı olursa olsun ve her kim olursanız olun çiğnenmemesi gerektiğini Sultan Selahaddin’in tavrı bize ders veriyor. İnşallah anlayanlardan oluruz.