Şöhret gibi bir âfeti değil, gizlenmek gibi bir sükûnu seçen bir maneviyat büyüğümüz... Hayatını okumaya başladığım andan itibaren şöhret ve gizlilikle ilgili tevafuklar yaşadığım ve kendisini yıllar öncesinden beri sevdiğim bir zat. Bazı sırlar vardır ya bizlerin dünya algısıyla algılayamadığı, göremediği.
İşte Somuncu Baba göremediğim\iz bu sırrı hissettiren bir büyük. Feyizlenmek duâsıyla buyrun:
***
Somuncu Baba Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Anadolu’da yetişen evliyanın ve âlimlerin büyüklerindendir. “Somuncu Baba” lakabıyla tanındı. 750 (M. 1349) senesinde Kayseri’de doğdu.
İlk tahsilini babasından aldı. Babasının vefatından sonra Şam’a giderek orada pekçok velinin sohbetine katıldı. Burada üveysî olarak, manevi yol ile Bayezid-i Bistami’den feyz aldı. Şam’da ilim tasilinde bulunduktan sonra Tebriz yakınlarında “Hoy” kasabasında bulunan Alaeddin Edebili Hazretlerinin huzuruna gitti. Hocasına hizmet edip ilim öğrendi. Alaeddin Edebili birgün Hamid-i Aksarayi’ye: “Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahu Teâlâ’nın dinini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya git” buyurdu. Hamid-i Aksarayî, büyük âlim ve veliy-yi kâmil olarak Kayseri’ye döndü. Hamideddin Hazretleri daha sonra manevî bir emir üzere Tebriz’e gitti. Tebriz’den de Anadolu’ya gelip Bursa’ya yerleşti. Bir ümmî gibi hareket edip, ilminin varlığını kimseye hissettirmedi.
Hamideddin, Bursa’da bir fırın yaptırdı. Fırınına merkebiyle dağdan odun getirir, onunla ekmekleri pişirirdi. Ekmek küfesini sırtına alarak; “Somun! Mü’minler somun!” diye söyler, geçimini bu yolla sağlardı. Halk, bu fırıncıya “Somuncu Baba” der ve onun pişirdiği ekmeğin lezzetine doyamazdı. Somuncu Baba’nın fırını, Molla Fenari Mahallesinde iki odalı idi. Fırının bitişiğinde de ibadethane, odanın kıble cihetinde de, nefsini terbiye etmek için kullandığı bir çilehanesi mevcud idi. Hamideddin Hazretleri durumunu Bursa’da kimseye hissettirmedi. Hep halk içinde Hak ile olmaya gayret etti.
Somuncu Baba, birgün fırına ekmekleri sürdü. Pişmelerini beklerken yanına Seyyid Emir Sultan geldi. Elinde bir çömlek vardı. “Selamün aleyküm baba” dedi. O da “Ve aleyküm selâm” diyerek birbirlerine bakıştılar. Başka hiçbir kelime konuşmadan tanıştılar. Emir Sultan elindeki yemek çömleğini Somuncu Baba’ya verip, içindekinin pişirilmesini rica etti. Somuncu Baba, kabı alıp fırına sürmek istediyse de, çömleği fırına sokamadı. Emir Sultan’a döndü ve: “Anladım ki bu çömleği fırına sen süreceksin” dedi. Emir Sultan “Peki” diyerek çömleği fırına rahatlıkla sürdü. Fakat fırında hiç ateş yoktu. Somuncu Baba fırının ağzını kapattıktan sonra “Birazdan pişer, bekleyiniz” buyurdu. Bir müddet sonra yemeğin piştiğini gören Emir Sultan, Somuncu Baba’nın büyük velilerden olduğunu anladı. Orada tasavvuf üzerinde bir miktar sohbet ederek dost oldular. Yıldırım Bayezid Han, Niğbolu Zaferinden sonra Bursa’da Ulu Cami’yi yaptırmaya başladı. Caminin yapılması bittikten sonra ,bir Cuma günü açılış merasimi yapılacağı ilân edildi. Yıldırım Bayezid Han açılış hutbesini okumak üzere vazife verdiğinde, Emir Sultan: “Sultanım! Zamanın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu cami-i şerifin açılış hutbesini okumaya lâyık olan zat şu kimsedir” diyerek, Somuncu Baba’yı gösterdi. Şöhreti âfet bilen ve bundan titizlikle kaçınan Somuncu Baba, Padişahın emri üzerine minbere doğru yürüdü. Emir Sultan’ın yanına gelince; “Ey Emir’im, niçin böyle yapıp beni ele verdiniz?” dedi. O da; “Senden ileride bir kimse göremediğim için öyle yaptım” cevabını verdi. Cemaat hayret ederek bu konuşmaları dinliyor, Somuncu Baba’nın hutbesini merakla bekliyordu. Somuncu Baba öyle bir hutbe irad etti ki, o zamana kadar Bursalılar böyle bir hutbeyi hiç işitmemişlerdi. Bursalılar ancak bundan sonra Somuncu Baba’nn büyüklüğünü anladılar. Somuncu Baba, durumunun anlaşılması üzerine; “Sırrımız ifşa oldu, herkes tarafından anlaşıldı” diyerek, Bursa’dan gitmek istedi. Molla Fenari, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip kalması için çok yalvardı ise de kabul ettiremedi. Sonunda Bursalılara duâ etmesini istedi. Somuncu Baba, bu çınarın yanında Bursa’ya dönerek, feyizli, bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması için duâ etti ve vedalaşarak ayrıldılar. Bursa’da bu çınarın bulunduğu bölgeye “Duâ çınarı” denildi. Bursa’dan ayrılan Somuncu Baba, Niğde ilinin Aksaray ilçesine geldi. Burada ömrünün sonuna kadar İslâmiyeti yaymak, Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildirmek için uğraştı. Hem zahiri hem de batınî ilmi ile Aksaraylıların gönüllerinde erişilmesi güç olan mümtaz bir mevkiye erişti. Artık ona Hamid-i Aksarayî denilmeye başlandı.
Hamid-i Aksarayî Hazretleri, 815 (M. 1412) senesinde, birgün dostları ve talebeleriyle helâlleşti. İki rekât namaz kıldıktan sonra, uzun uzun dua etti. Sonra Kelime-i Şehadet getirerek vefat etti. Cenaze namazını Hacı Bayram-ı Veli kıldırdı. Geriye iki erkek çocuk bırakarak, bugünkü türbesinin olduğu yere defnedildi.
Rahmetullahi Aleyh
Şerbeti aşk için içtik,
Feragat mülküne göçtük,
Yanıp aşkınla tutuştuk,
Bize tahruk-ü tar olmaz.
Kaynak: İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, c. 12.
Arzu KONAN