Şuhur-u Selâse ve Muharremede âlem-i İslâm’ın manevî havası umum ehl-i imanın ahiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı sâfîleştiriyor.
Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevî belâyı def’ etmek için matbuat ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi.
Şuhur-u Selâse’de, hususan leyali-i meşhurede, hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde duâ etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen me’muldür.
Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. “Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadeti ve takvası nasıl mukabele edebilir?” diye me’yusâne düşündüm.
Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp, sûrî ziynet ve aldatıcı gayr-i meşrû lezzetlerine aldanıp, taklit etme.
Felsefe hakikatten udûl etmiş, kâinata mana-yı ismiyle bakarak kâinatı kâinat hesabına istihdam ediyor. Kur’ân ise Hak’tan hak ile nâzil olmuş, hakikate gidiyor, mevcudata mana-yı harfiyle bakar...
“Ey insanlar, hepiniz Allah’a muhtaçsınız.” (Fatır Sûresi: 15.)
Kur’ân’ın kâinattan yaptığı bahis, Hâlık’ın sıfatlarını ispat ve izah içindir. Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa, irşada daha lâyık ve daha muvafık olur.
Kur’ân’ın okunuşunda yüksek bir selâset vardır ki, lisanlara ağır gelmez. Büyük bir selâmet vardır ki, lâfzen ve manen hatadan sâlimdir.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, hakikatleri durûb-u emsal ile beyan ediyor. Çünkü daire-i ulûhiyete ait hakaik-ı mücerrede, daire-i mümkinatta ancak misallerle temessül ve tavazzuh eder.
O zulmetler içinde bana yardım eden o nurlar, Kur’ân güneşinden ilham edilen misbah ve kandillerdi.
Eğer denilse: "Mübalâğa görünüyor ve akıl kabul etmiyor. Çünkü beşerin sözlerinde Kur’ân cümlelerine benzeyen çok cümleler var. Bu sözün sırr-ı hikmeti nedir?"
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiplerine karşı meydan okudu. Başta, ehl-i belâgate birden diz çöktürdü; hayretle Kur’ân’ı dinlediler.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın en büyük ve ebedî ve yüzer delâil-i nübüvveti câmi’ ve kırk vecihle i’cazı ispat edilmiş bir mu’cizesi dahi Kur’ân-ı Hakîm’dir.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan diyor: “Ey ins ve cin! Eğer Kur’ân, kelâm-ı İlâhî olduğunda şüpheniz varsa, bir beşer kelâmı olduğunu tevehhüm ediyorsanız, haydi işte meydan, geliniz.”
Hâşâ, yüz bin defa hâşâ, Kur’ân beşer kelâmı farz edildiği vakit, nasıl bir yıldız böceği bin sene tekellüfsüz hakikî bir yıldız olarak rasat ehline görünsün?
Hazine-i Kur’âniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me’haz ve mercii olmayan bir mu’cize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur...
Bu zaman, imanı kurtarmak zamanıdır... Nur dairesi hakikat mesleğinde gidip, tarikatlerin faydasını temin eder.
Bu iki kitap, Kur’ân’ın iki keskin kılıncı ve iki parlak hüccetleridir ve en muannidleri de teslime mecbur ediyor.
Ecel darağacının arkasında mukadderat-ı nev-i beşer piyangosundan ehl-i iman ve taat için, hüsn-ü hâtime şartıyla, ebedî ve tükenmez bir hazinenin bileti çıkacağı...
Nur Şakirdlerinden çokları hem malını, hem istirahatini, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatını Nur’un hizmetinde feda ediyorlar.
Dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-i Nur, Sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir.
Mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mâni olamaz. Şarkta, garbda, hatta ahirette, berzahta olsa da beraberiz. Meselâ, berzahta Hafız Ali (rh), her gün manen yanımızdadır.
Eğer desen: “Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Hâlbuki şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor.”
Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş’et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki, esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler.
Bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefâhir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.
Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Ve muvaffakiyetinizi ve Nurlar’ın fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz.
Risale-i Nur’un dersleri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle asayişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilâllerin önünü kesmek olmasından...
Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir; Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır.
Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.