Prof. Dr. Özgür Orhangazi, Boğaz köprüleri ve otoyolların satışına yönelik girişimlerin; özelleştirme sürecinin bitmediğinin, yalnızca biçim değiştirdiğinin göstergesi olduğunu söyledi.
Hani satış yoktu?
Türkiye’de ekonomi gündeminde bu hafta, Boğaz köprüleri ve bağlantılı otoyolların satışına yönelik hazırlık iddiaları öne çıktı.
Bloomberg’in aktardığına göre Özelleştirme İdaresi, uluslararası yatırım bankalarından bu satışa ilişkin öneriler talep etti. Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özgür Orhangazi, özelleştirme sürecinin bitmediğini, yalnızca biçim değiştirdiğini ifade etti. Orhangazi’ye göre bu gelişme, değişen gündem içerisinde asıl değişmeyenin ne olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Ali Babacan’dan gecikmiş itiraf
Evrensel’de yazan Orhangazi, 2000’lerin, Türkiye’de özelleştirmelerin en yoğun şekilde hayata geçirildiği yıllar olarak hatırlandığını belirterek, bu dönemde TEKEL, TÜPRAŞ, Türk Telekom gibi stratejik kurumların yanı sıra çok sayıda fabrika ve madenin satıldığını; özelleştirme gelirlerinin rekor seviyelere ulaştığını hatırlattı ve şunları söyledi: “Dönemin ekonomiden sorumlu devlet bakanı Babacan dahi yıllar sonra “Bugünkü aklımız olsa tekel durumundaki kuruluşları özelleştirmezdik” diyerek bu sürecin sıkıntılı yapısını kabul etmek zorunda kaldı. Bugünse kamu-özel iş birliği projeleri aracılığıyla köprülerden otoyollara, havalimanlarına, şehir hastanelerinden enerji yatırımlarına kadar pek çok alanda kamu kaynakları uzun vadeli garantiler ve yüksek ödemeler yoluyla özel şirketlere akıtılıyor. Yani özelleştirme bitmemiş; sadece biçim değiştirmiş durumda.”
Dağ, taş, su ne varsa satılacak
Son yıllarda da ormanların orman statüsünden, zeytinliklerin zeytinlik statüsünden hızla çıkarıldığına dikkat çeken Orhangazi, “Ülkenin hemen her yeri maden sahası olarak ilan edildi ve maden arama izinleri dağıtılmakta. Neredeyse tüm kıyılar ranta açılmış durumda. İşte Boğaz köprülerinin satışa konması da bu gelişmelerin üstüne gündeme geliyor. Değişmeyenin, yerin altındaki ve üstündeki her türlü kaynağın, kamuya ait her türlü varlığın şirketlerin kullanımına açılması olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki birikim süreçlerinin olmazsa olmazı, devletin yerli ve yabancı sermaye için sürekli yeni rant alanları açması, kamuya ait ne varsa olabildiğince özel şirketlere teslim etmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreçte dağ, taş, su ne varsa satılacak, özelleştirilecek, kamunun/halkın elinden alınacak varlıklar olarak görülüyor” ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi