Rum Sûresi’nde yer alan “Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor.” (Rum Sûresi, 30:19) Âyet-i Kerimesini Sünûhat eserinde tefsir eden Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bu âyetin çok güzel manalarını ders veriyor.
Sadece insanın veya kâinatın ölümü ve dirilişi değil, çok daha geniş hakikatler beyan ediliyor. “Pek çok desatir-i külliye ve bir kısım desatir-i ekserîyi tazammun eder. Ferde, cemaate, nev’e, mesleğe şâmildir. Yalnız ekseri düsturların mâsadakından bir iki misâl zikredeceğiz.” diyen Bediüzzaman, bu âyetin manasının pek çok yerde ve pek çok hususta geçerli olduğunu ifade etmektedir. Bazen fertlere, bazen cemaate, bazen de bir mesleğe bakan bu âyet-i kerime, şamil olduğu hususlarda nasıl dirilme ve ölmek manalarının gerçekleştiğini göstermektedir. “Lâkayt Emevîlik, nihayet sünnet cemaate, salâbetli Ale- vîlik, nihayet Râfizîliğe dayandı. Hem zâlime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayat tecellüd; cebbarlıkta ve zâlime karşı cihad, izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet—eyvah!—nihayet miskinlikte karar kıldı.” (Sünûhat) Hakikatinde ifade edildiği gibi, lâkayt Emeviliğin ehl-i sünnete yaklaşması ölüyken dirilmek, salâbetli Aleviliğin Râfıziliğe dayanması ise diriyken ölmek manasını ifade etmektedir. Yine, zalime karşı miskin olan Hırıstiyanlığın bazı hususlarda tecellüd yani cesaret göstermesi, cebbarlığa ve zalimliğe karşı cihad ederek izzet-i nefsi esas tutan Müslümanların ise bu hususları unutarak miskinlik etmesi, ölüyken dirilmek ve diriyken ölmek manalarını göstermektedir.
“İki âlim, bazan nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nakıs oluyor.” Hakikatinde ifade edildiği gibi şahsî hayatımızın birçok noktasında da bu âyetin muhatabı olmaktayız. Cenâb-ı Hak’tan duâmız, manen dirildikten sonra tekrar ölmemek, manevî diriliğimizi muhafaza edebilmektir.