Memnu’ (yasaklanmış) heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
Beşinci Mesele: Rivâyette vardır ki, “Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar ulûhiyet dâvâ edecekler ve kendilerine secde ettirecekler.” (El-Hâkim, el-Müstedrek, 4: 508)
Allahu a’lem, bunun bir tevili şudur ki: Nasıl ki padişahı inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve başka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padişahlık tasavvur eder. Aynen öyle de, tabiiyyun ve maddiyyun mezhebinin başına geçen o eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevî rububiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubudiyetkârâne serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler demektir.
Şuâlar, Beşinci Şuâ’nın İ
kinci Makamı ve Meseleleri
***
Dördüncü esas: Sanemperestliği şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi; sanemperestliğin bir nevî taklidi olan sûretperestliği de men eder. Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp, Kur’ân’a muâraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli, gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder.
Sözler, 25. Söz, s. 374
***
Memnu’ heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
Sözler, Lemeât, s. 667
***
Üçüncüsü: Şu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ enâniyetle ittiham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah’ı tanımadıkları için, çok şeylere, çok zâtlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve sanemperestliğin, başka bir nevî olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gâyet müthiş bir riyâkârlık mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların takdîs derecesinde hürmetleri, elbette hikmet-i şer’iye noktasında kader münâsip görmedi ki; bu muharribleri Ehl-i Sünnete taslît etti. Onlarla tâdil edecek.
Mektubat, 28. Mektub, s. 356
LÜGATÇE
serfüru: Baş eğme, söz dinleme, itaat.
ulûhiyet: İlâhlık.
maddiyyun: Maddeye tapan, herşeyi maddede gören; Allah’ı inkâr edenler; maddeciler, materyalistler.
rububiyet: Rablik.
ubudiyetkârâne: Kulluk edercesine.
sanemperestlik: Puta tapıcılık, putperestlik.
sûretperestlik: Görünüşe, sûrete çok kıymet verme.
zulm-ü mütehaccir: Taşlaşmış zulüm.
riyâ-i mütecessid: Cesed hâline girmiş gösteriş.
heves-i mütecessim: Cisimleşmiş heves.
memnu’: Yasak. Menedilmiş. Mâni olunmuş.
müncemid: Katılaşmış; buz kesilmiş, donmuş.
habîs: Pis, kötü, hilekâr.
ervâh: Ruhlar.
muharrib: Yıkan, harab eden, bozan, perişan eden.