"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Gece kadar karanlık, okyanus kadar derin...”

M. Said ZEKİ
12 Aralık 2022, Pazartesi
“Şeytan en çok tövbe etmiş insanla uğraşır. Çünkü kaybettiği bir askerini, tekrar kazanmak ister.” (Dostoyevski)

Tanpınar’ın kastı bu değildi belki. Lakin, zamana daldım, kayboldum.. Bulunmak istemedim. An’a dönmek cesaret istiyor. Lakin mısra ortada:

“Ne içindeyim zamanın, ne büsbütün dışında.”

An’ın içinde olmak.. olanı biteni O büyük güce bırakmak.. Önceleri zor oluyor bu kendini bırakış. Debelenesi, çırpınası geliyor insanın. Sonra fıtratın bilgisi kendiliğinden öğretiveriyor bütünün parçası olduğunu insana.

Yürekli oluşumdan değil cesaretim, burada olmadığımdan. Bu dünyada olmadığım anlarda, buranın endişelerini de, sevinçlerini de tanımıyorum. Hudutlarım kalkıyor ortadan. Kuş ne güzel uçuyorsa, ölüm de o kadar sıradan.

***

Hafız-ı Şirazî, “Başkasının günahını sana yazmayacaklar” diye uyarmıştı ama; dostları anla(ya)mıyorum.

Dostların her biri bir şey söylüyor ama, duyamuyorum. Dostlukların ve sevdaların arasına ayrılıklar düşmesindi bir kere.

Fournier haklı: “Sağır oldum, insanların söylediklerini duyamıyorum. Kulaklarıma işitme cihazı taktılar ama, hâlâ duymuyorum. Normal aslında bu durum; çünkü bana bir şey söyleyen yok.”

Gözler de öyle. Bu dünyanın önünde bir katarakt var.. gözlerim bulutlu bakıyorsa ondan. Geçişi arıyorum, başka kapıdan başka âlemlere.. Yüreğimse efendim, bütün yürekler gibi acıyla dolu. Korku ve tövbe, ümit ve aşk... Hira: Arayış, yanış ve bekleyiş..

***

Bir saat öncenin, bir saat sonranın farkı yok uzun zamandır. Önceleri boğuyordu. Şimdilerde değişti. Bitmesin istediğim bir haz duyar oldum bu belirsizlikten. Yavaşladım. Kafamın içinde sadeleşir oldu köşe kapmacalar. Elendi, silkelendi düşünceler...

Adını koymuyorum henüz. Yeni bir varoluşun içindeyim, hissediyorum. Müdahale edebileceğim alanlar var; ama akışa teslimiyeti tercih ediyorum. Müdahil olmadan dahil olmak denir mi buna bilmem; fakat yaptığım sadece bu. Korku ve şükür arasında ilerliyorum.

Bir filme bakar gibi izliyorum kendimi. Senaryonun bir yerinden, film rulosundan seyirci koltuğuna savruldum ben. Ama film devam ediyor. Hayat rulosundan herkes fırlar o koltuğa elbet aynı filmden. Bir varmışız bir yokmuşuz gibi; günbatımı veya gece gibi, kitap gibi, hitap gibi... Herkes, her şey yaralıyor bazen..

Dostoyevski çareyi söylemiyor ama, acıyı daha da arttırıyor: “Herkesin bir yarası vardır: Gece kadar karanlık, okyanus kadar derin.” Bir nevi abis. Okyanusların güneş ışığının ulaşamadığı en derin yerleri. Küfür ve zulmet.. Boğuluyorum sanki.. sonra..

***

Ve.. Üstadım yetişiyor imdadıma. O dipte değil, hep zirvelerde.. Ağaçevlerinde, ışıl ışıl güneşe doğru.. sabah meltemi.. Hasta kalbimin kulağına fısıldıyor, sarsılıyorum.

“Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkib edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla. Mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!”

Karanlığın da, aydınlığında sahibi sensin Allah’ım.. Zulmetten nura çıkaran sensin!..

Okunma Sayısı: 1957
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı