"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Peygamberimizi (asm) selâmlıyoruz

Mustafa Sait ÖNAL
16 Ocak 2017, Pazartesi
Mekke ve Medine Notları - 1

Uzayıp giden âyetlerin ardından henüz gün doğmamışken namazı tamamlayıp Peygamber Efendimizin (asm) Kabri Şerifine ulaşabilmek için Babü’s Selâm kapısından giriyoruz: Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasülallah.

Uçağın tekerlerini yere vurmasıyla birlikte sarsılarak uyanıyoruz. Saat gece yarısından sonra üç suları. Bütün gün hazırlanıp bir iki çantayla birlikte İstanbul’un çilekeş trafiğinde havaalanına ulaşmak için yorulup uçakta uyuyakalmışız. Uçak aprona yanaşırken uyku sersemi olarak Medine şehrine vardığımızı hatırlıyoruz. 

Havaalanına adımımızı attığımızda atmosferin farklılığı artık kendi ülkemizde olmadığımızı bize hatırlatıyor. Beyaz entarileri olan esmer Suudi görevliler pasaport ve vize kontrolü yaparken artık tamamıyla bir Arap şehrinde olduğumuzun bilincine varıyoruz.

Bavullarımızı almak için ilerlerken yeni bir ülkeyi her geçen dakika biraz daha tanıyoruz. Deve tüyü renginde kıyafetler giyen polisler, beyaz entarili görevliler, alışageldiğimiz Lâtin harflerinden sonra Arapça tabelâlar ve istisnasız kaportasının bir yerinde mutlaka hasar olan arabalar…

Otelimize ilerlerken sıcak rüzgâr saçlarımızı kurutmaya çalışırmış gibi yüzümüze vuruyor. Varacağımız yere ulaşırken artık parlak bir şekilde ışıklandırılmış Mescid-i Nebevi’nin minareleri bizi karşılıyor. Resimlerde gördüğümüz Mescid-i Nebevi’nin minareleri… Grubumuz tekbir ve telbiyeler ile heyecanlarını paylaşırken otobüsümüz gittikçe yaklaşıyor: Lebbeyk Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde venni’mete leke vel mülk, lâ şerîke lek.

Sabah namazı vakti geldiğinde otele varıyoruz eşyalarımızı odalarımıza çıkarıp koşar adımlarla kıble tarafında bulunan 5 numaralı kapıdan Mescid-i Nebevi’ye ilerliyoruz. Avluya geldiğimizde tamamıyla farklı bir ortamda buluyoruz kendimizi. Kesinlikle alışkın olmadığımız kadar beyaza bürünmüş cemaat ezanı dinlerken biz de onlara doğru ilerliyoruz. Medine Ezanı… Ilık rüzgâr eşliğinde esen gül kokusu, avluya adımımızı attığımızda bizi karşılayan koku… Alabildiğine uzanan mermer zeminin üzerinde yayılan kaynağı gözükmeyen gül kokusu… Yoğun ancak kısa…

Sabah namazı için gelen kalabalık cemaat ile birlikte imamın okuduğu âyetleri dinlerken mermerin soğukluğundan ayaklarımız uyuşsa da her seferinde imamın biraz daha fazla okumasını ümit ediyoruz. Uzayıp giden âyetlerin ardından henüz gün doğmamışken namazı tamamlayıp Peygamber Efendimizin (asm) Kabri Şerifine ulaşabilmek için Babü’s Selâm kapısından giriyoruz: Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve beraketühü. Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasülallah. Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habiballah. 

***

Mi’raç Kandilini Peygamberimizin (asm) şehrinde ihya edecekken Mescid-i Nebevi’nin yaydığı huzuru orada bulunanlar ile paylaşıyoruz. Hava akşamları bir nebze serinlerken beyaz mermerlerin üzerinde kandili ihya etmeye çabalıyoruz. Bir kısım insanlar uyurken bir kısmı da muhabbet ediyor, bazıları Kur’ân okurken diğerleri hurma atıştırıyorlar. Mescid’e girerken havanın serinlemesine rağmen son derecesinde çalışan klimalardan ürpererek namaz kılan insanları da görüyoruz. Klimaların tek açıklaması belki de Allah aşkından tutuşan insanları dondurmaya çalışmak.

Ravza-i Mutahhara’ya ilerlerken —Peygamber Efendimiz’in (asm) hürmetine— insanlar birbirlerine saygılı, gürültüden uzak, sessiz bir şekilde ve içlerine sığmayan heyecanlarıyla ilerliyor. Kubbelerde gül işlemeleri bulunurken kıble yönündeki boydan boya âyetler ve çini işlemeleri uzun koridorda ziyaretçilere eşlik ediyor. Peygamber Efendimizin (asm) minberini geçip sütunların arasından Efendimize (asm) yaklaştıkça sanki yıllardır görmediği birisine duyduğu özlemi duyarcasına ağlayanlar oluyor. Nihayet insanlar dillerinde selâmlar mırıldanırken elleriyle Peygamber Efendimiz’e (asm) ve ardından gelen Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer’e (ra) selâm ediyor. 

Medine’ye geldiğimizden beri içimizde bir huzur bulunduğunun zaman zaman farkına varıyoruz. Sanki dünyanın hiçbir derdi yokmuşçasına sakinlemiş bir şekilde avluda uzanıyoruz. Günlük yaşantımızın yoğun stresini bir kenara atıp bir o kadar da rahatlamış bir şekilde… İstesek de dünyanın dertlerini düşünüp rahatımızı bozamıyoruz. Nihayet uzanırken üzerlerinde “Haram Captor II” yazan temizlik makineleri grup halinde bulunduğumuz yeri temizlemek üzere üzerimize doğru geliyor biz de rahatımızı bozup harekete geçmek zorunda kalıyoruz.

Mescid’in avlusunda 100 metrede bir zemzem çeşmeleri ve şadırvan bulunuyor. Bu yapıların ortasındaki merdivenlerin aşağısında ise tuvaletler ve otoparkın girişi var. Hiçbir tuvalette ise kesinlikle bir tane olsun ayna yok. Avluda geniş aralıklarla bulunan direkler gündüzleri açılarak büyük bir şemsiye halini alıyorlar. Güneşin kavurucu sıcaklığında gölgeler bir nebze kendimizi sağlıklı hissettiriyor. Avluda hareket ederken terliği olmayıp da gölgeden gölgeye yanarak koşan insanları gördükçe mermerlerin sıcaklığını ancak hayal edebiliyoruz. 

Bir gün doğumunda Baki Mezarlığı’nı merdivenlerinden tırmanıp Yeşil Kubbe’yi de içerisine alan bir fotoğraf çekip ilerlerken oradaki askerlerden bir tanesi sesleniyor. Birşey olmamışçasına ilerlerken omuzumda hissettiğim bir el beni ona doğru dönmem gerektiğini hissettiriyor. Askerin yanına vardığımda o tarafı fotoğraf çekmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu anlattığını sandığım küçük bir nutuk dinliyorum. Hemen ardından bütün söylediklerini idrak etmiş, kabul etmiş bir vaziyette fotoğraf makinemi çantama koyup hızla oradan uzaklaşırken Arapların fotoğraf çekilmesini çok sevmediklerini düşünmeden edemiyorum.

***

Cennetül Baki, Baki Mezarlığı, bir çölü andırırcasına büyük bir toprak yığını. Alışageldiğimiz mezar taşlı ve başucundan çam ağacı dikili mezarlıklardan oldukça farklı olan bu mezarlıkta mezar taşı yerine dahi bir kaya parçası bulunuyor. Kaya parçaları, yükseltiler ve neredeyse kızıl bir toprak… Etraf adeta terk edilmiş bir mezarlık gibi. Burada bizi ilk önce Aleyhissalâtü Vesselâm’ın kızları ve eşlerinin mezarları karşılıyor. Daha ileride ise Efendimizin (asm) oğlu bulunuyorken uç kısımlara doğru Uhud Şehitleri, Peygamber Efendimizin (asm) süt annesi Hz. Halime, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin annesi Fatıma’nın mezarları var.

Kafilemizle birlikte, Uhud Savaşı’nda Peygamber Efendimizin (asm) savaşı kazansak da kaybetsek de bu tepeyi terk etmeyin dediği Okçular Tepesi’ne ilerlerken önce Hz. Hamza’nın şehit düşürüldüğü yerin yanındaki çarşıyı geçmemiz gerekiyor. Tepenin üstü rehberin Uhud Savaşı’nı anlattığı gruplarla dolu. Hz. Hamza’nın şehit edildiği alanı çevreleyen camlı duvarların boş olan bir yerinden bakmaya çalıştığımızda oradan gelen yoğun gül kokusu bizleri duvara yapıştırıyor. İçerideki havayı ciğerlerimize çekmeden geçemiyoruz. Peygamber Efendimiz’in (asm) dişinin kırıldığı yeri de uzaktan görüp oradan ayrılıyoruz.

Daha öncesinde Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya doğru kılınan namaz Peygamber Efendimiz (asm) burada namaz kıldırırken vahiy gelmesi üzerine Kâbe’ye doğru yöneldiği Mescid-i Kıbleteyn’e uğruyoruz. Sonrasında Hendek Savaşı’nda Peygamber Efendimiz’in (asm) namaz kıldığı yerlere yapılan yedi küçük mescidden oluşan Mescid-i Seba’ya gidiyoruz. Bu mescidler Hz. Selman, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Sa’d b. Muaz için yapılmış. Ardından, İslâmda ilk inşa edildiği kabul edilen Kuba Mescidi’ne giderek turumuzu tamamlıyoruz. Sıcak altında bu kadar yeri ziyaret etmek bünyelerimizi oldukça zorluyor.

Akşam olunca hurma bahçesine giderken neredeyse 3 araba kafa kafaya vuracak pozisyona geliyoruz. Şoförümüz sakin bir şekilde, Arapça bir şeyler söylüyor. Rehberimizin bize çevirdiğine göre “Arabada yolcum olmasaydı ben ona vururdum” demiş. Ülkede kazasız ve yeni araba görmenin oldukça zor olduğunu gördüğümüzde söylediklerinde ciddî olabileceği aklımızdan çıkmıyor. Hurma bahçelerine vardığımızda bir odada yaş hurma ikramıyla karşılaşıyoruz. Hep birlikte çayımızı yudumladıktan sonra Medine’nin hurma bahçelerinde yetişen çeşitli hurmaları seçip kilosu 7 riyal olan kargoyu kullanarak bir miktar Türkiye’ye gönderiyoruz.

***

Mescid-i Nebevi avlusuyla birlikte, kıyasen Sultanahmed Camii’nin 40 katı kadar daha geniş bir alana sahip. Mescidin iç kısmı neredeyse bütün namaz vakitlerinde dolarken cemaatin bir kısmı da avludaki halıların üzerinde namazlarını kılmayı tercih ediyor. Cuma namazlarında ise Mescid-i Nebevi ne kadar kapasitesi varsa hepsi tamamıyla doluyor. Avlu, iç kısım, teras… Cuma günü geldiğinde Mescide geç kalıp üst katına çıkma fırsatı buluyoruz. Avlu da dahil olmak üzere her yer tıklım tıklım iken duvarları insan olan koridoru takip etmek zorunda kalıyoruz. Ağır ağır önce merdivenleri tırmandık sonrasında ise üst kata vardık. Terasa çıkamadan hutbe bitiyor ve mecburen bulunduğumuz yerde namaza duruyoruz. Terası namazdan sonra dolaşacağım.

Kalabalık seli çıkmak için üzerimize akarken terasta ne olduğunu görmek için akıntıya karşı terasa ulaşmaya çalışıyorum. Üst katın kenar kısımları kubbeli yapıların altında gölgede kalıyor. Orta taraflarda kalan kısımlar ise tentelerle güneşten muhafaza edilmiş. Bütün gün güneşin altında kalan beyaz mermerler ise havanın kavurucu sıcaklığına direnmişçesine serin. Belki de soğutuluyor. İlerledikçe güneşin aydınlığı gözümüzü karartıyor durup dinlenmek zorunda kalıyoruz. Güneşin altında kavruldukça etrafta bulunan damacanalardan buz gibi zemzem içmeyi de ihmal etmiyoruz. İlerki günlerde muhakkak hasta olacağız.

Mescid-i Nebevi’nin 17 numaralı kapısındaki pasajda bir çok hediyelik eşya göze çarpıyor. Mahalli kıyafetler, tesbihler, kokular, tepsiler ve bir çok Çin malı ürün raflarda kendisini gösteriyor. Pasajın altındaki “Bin Davud” isimli markette ise hemen hemen herşey bulunabiliyor. Sanırım buranın modern marketlerinden bir tanesi. Markette Avrupa markalarının fiyatları oldukça tuzlu. Ayrıca market düzeninde hiç satış kaygısı gözükmüyor, raflar çok düzenli değil, bazı ürünlerin de fiyatları üzerlerinde yazmıyor. Marketten 1 riyale çikolata bulup, 1,5 riyale de mangolu süt alıp çıkıyoruz. Para üstü olarak 50 hallata vermesi gerekirken kasiyer bize sakız veriyor. O anda memleketimin küçük bakkallarını hatırlıyorum. Kasayı gördüğümüzde ülkede çok fazla bozuk para dönmediğini anlıyoruz. Zaten marketteki bir ürünün küsuratı en fazla 50 hallata yani yarım riyal. Şanslıyım bir keresinde para üstü olarak bozuk para alabilmiştim: 2 tane 25 hallata.

Artık Medine’deki günlerimiz sona ererken son bir kez daha Mescid’i ziyaret ediyoruz. Son bir kez daha Peygamberimizi (asm) selâmlıyoruz. Türkiye’ye döndüğümüzde Medine’yi çok özleyeceğim. Güneş tam tepedeyken eşyalarımızı otobüse yerleştirip artık Mekke’ye yola çıkıyoruz. O sıcak havada boğazlarımız hasta vücudumuz bir miktar kırgın otobüste oturuyoruz. Çok geçmeden Mikat sınırlarından biri olan Zülhuleyfe’ye varıp ihrama giriyoruz. İki parça havluya bürünüp 2 rekât namaz kılıp tekrar yola koyuluyoruz. 

Yol boyunca etrafta çorak araziler var üzerinde hiç bitki bulunmayan tepeler neredeyse düz olacak boşluklar boyunca sık sık göze geliyor. Kurak arazide bazı bodur bitkiler ve zaman zaman da develer boy gösteriyor. Ara sıra kayalık tepelerin ortasından geçiyoruz. Üç şerit yollar Türkiye’de alışkın olmamızın aksine burada fazla dolu değil. Yolda polis gördüğümüzde şoförümüz hızlıca kemerini bağlayıp, “cezası 400 riyal” diyor. Devam ederken ne yazdığını anlamadığımız bazı tabelâları görüyoruz hemen hemen hepsi Arapça. Bazılarında ise İngilizce tercümeleri mevcut. Yolumuz bittiğinde nihayet Mekke’ye varıyoruz. Kâbe ve burada yaşayacaklarımız bizi bekliyor.

Gezi Yazısı / Foto: Mustafa Sait Önal

Ya Rab, Birlik nasip et! Mekke ve Medine Notları - 2

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/mustafa-sait-onal/ya-rab-birlik-nasip-et_421232

 

Etiketler: mustafa sait önal
Okunma Sayısı: 6217
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Engin Hatipoğlu

    16.1.2017 22:38:04

    Umreniz mübarek olsun. ALLAH umrenizi ibadetinizi dualarınızı kabul etsin inşaallah. Amin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı