Ilık iklimlere giden atlarla,
Musab gibi çehre ve kanatlarla.
Rabbimin nuru yüzüne işlemiş,
O bakışları tebessüm süslemiş.
Saçlarına gökten yıldızlar inmiş
Ruhunu kemiren fırtına dinmiş
Gök mavi, yaprak sarı işte hazan
Kalbinde derya gibi Hakk’a iman
Tecelli etmiş alnında kaderin,
Ecel müjdesiyle geldi haberin.
Sen ayrılırken mevsim sonbahardı
Kılavuz meleklerden ordu vardı
Ömrünce istikamet üzereydin
Elinle gökte bulutlara değdin
Aklın idrakî perçinler delmişti
Başına ulvî bir sevda gelmişti
Sabırla, şükürle Rabbini andın,
Tam ihlâsla marifeti kazandın.
“Ne garip bu fani dünya” demiştin,
Billur kapta son şerbeti içmiştin!..
Ehli muhabbet hasretine yanmış!
Kimler bu vedaya nasıl dayanmış?
Tüy gibi hafif süzüldün sessizce,
İpek kanatla yükseldin o gece.
Sen ayrılırken mevsim sonbahardı
Dört yanda meleklerden ordu vardı
Gönül ferahlardı, baktığın yerde,
Tebessümün çareydi müzmin derde.
Bülbüller matemli, çiçekler solmuş
Bağbozumu, gül bahçe hazan olmuş.
Ulvî bir dâvâya ömrünü verdin
Hakka zikri, fikri, şükrü severdin
Zaman mekân kaldırmış perdeleri,
Sohbete müheyya arzın her yeri…
El hükmü lillah bugünden yarına,
Selâm et adını aldıklarına!..
Cennet safası daim rahmet ola,
Işık ver, himmet et bu âciz kula.
Sen ayrılırken mevsim sonbahardı
Önünde meleklerden ordu vardı.