"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yağmurlu bir gün ve Şah İsmail

Muzaffer KARAHİSAR
24 Mart 2021, Çarşamba
Kurak geçen bir mevsimin sonunda inceden çiseleyen yağmurda yürümenin tadı başka olur.

Rahmet tanecikleri başımızı okşar gibi dokunur, yüzümüzü serinletir, kalbimizi ferahlatır. Kaldırımlarda burcu burcu toprak kokusu hissedilir. Hayallerimiz tefekkür ufuklarında dolaşır. Yeryüzü yağmur serpiştirmeleriyle canlanır, şenlenir, şekillenir, temizlenir, renklenir, güzelleşir hayat bulur…  

Bir müddet sonra hava kapandı. Ara sıra şimşek aydınlığıyla gök gürültüsü duyulmaya başladı. Yağmurun iri taneleri hızlı ritimle savrulup inerken caddede yürüyen insanların hareketleri, adımları, tavırları değişti. Oradan oraya telâşlı yürüyüşler, acele koşuşturmalar başladı. Kuvvetli yağmurda ıslanmamak için şemsiye açanlar, kapalı duraklara sığınanlar, saçak altına çekilenler, arabasına koşanlar… Caddede az önceki sükûnet, yerini tereddüt, tedbir ve telâşa bırakmıştı! 

Basın caddesinde trafik ışıklarının yanında uzaktan yaşlı bir adam görünüyordu. O tarafa yöneldim. Zavallı ihtiyar, yağmura aldırış etmeden öylece bekliyordu! Başını kaldırıp gökyüzünü temaşa ettiği de oluyordu. Sağa, sola bakınıyor, birini bekler gibi bir garip hali vardı! O gelip geçenlere baksa da insanlar, ıslanmamak için etrafına bakmadan uzaklaşıyordu. Yaşlı haliyle yağmur altında duruşu, bakışı ve çaresizliği her halinden belliydi!  

Yaklaştım, önünde durup selâm verdim. Başında kaşlarına kadar inen örgü takke ile yüzündeki maskenin arasından engin bakışlarıyla selâmı aldı. Kalın sakonun içinde kat kat muhkem giyimli haliyle yüzüme bakıp tanımaya çalışırken, ben de onu hatırlamaya çalışıyordum! tanımaktan ziyade, bir an önce “Nasıl yardımcı olabilirim? Seni nere ulaştırayım?” diye sormaya hazırlanırken, sözlerinin anlaşılması için yarı ıslak maskeyi çene altına aldı. O saf, sakin, telâşsız, tevekkül dolu, sofi haliyle ehl-i kalp bir insanın duruşunu andırıyordu. Hafifleyen yağmur altında sabırla onu anlamaya, dinlemeye ve nasıl bir yardım beklediğini öğrenmeye çalışıyordum. 

Cebinden çıkardığı kâğıtları seçmeye başlayınca adres arıyor, sandım. O yaşlı, müşfik ve mütevazı duruşu beni etkilemişti. Ondaki manevî iklim, kalbimi ve ruhumu kuşatmıştı. Titrek eliyle bir fotokopi uzattı. “Bu salâvat-ı şerifedir.” diye söze başladı. Her zaman okumanın feyzinden, faziletinden, sevabından tane tane anlattı. Duâdan önce ve sonra salâvat-ı şerife getirmekten bahisler etti… Yağmur duâsı, kabir ziyareti adabı, daha neler, neler…  

Yağmur altında masum, mağdur ve muhtaç gördüğüm yaşlı adam, bana Hakkı tebliğ ediyordu. Adeta irfan saçan bir mürşidin rahle-i tedrisinden hakikat ve fazilet dersi alırken sözlerini kesmedim. Yağmur altında yardım niyetiyle gittiğim ehl-i kalp bir insan, beni hakikat deryasında, marifet ikliminde, aşk bahçesinden muhabbet meyveleri sunuyordu… 

Ayak üzeri az zamanda sonsuz, lâtif, nurlu, tatlı, esrarlı zamanların huşu ve huzur dolu güzelliklerini birlikte tattık. Ayrılırken yağmur taneleri vücudumuzu, ruhumuzu da İlâhî aşkın tecellileri temizlemişti. Yaşlı bir insanın Hakkı tebliğde safiyane gayreti, şevki, heyecanı, ihlâs ve samimiyeti beni mest etmişti. Hoşuma gitmişti doğrusu.

Eve doğru yürürken kendimi murakabe ettim ve dersler çıkardım. İman hizmetinin neşrinde eksikliklerimi anladım. Dünyaya meyleden nefsanî hislerin, içimdeki tembellik ve tenperverlik duygularının zararlı vartalarını keşfettim.   

Bir mescit, bir medrese, bir dergâh gibi insanları kucaklayan Şeref Cilt Atölyesi’nden Mustafa Ertaylan’a ulaştım. Konuyu anlattım ve yaşlı adamı merak ettiğimi söyledim! İyi tanıdığını, sohbet müdavimlerinden olduğunu söyledi ve anlattı:

“İsmail Özalp, 83 yaşında mübarek bir insandır. Herkes, Şah İsmail olarak bilir. Küçük yaşta Mevlevî Şeyhi Arif Çelebi ile tanışmış, kerametlerini görmüş ve ona hizmet etmiş. Mevlevî dergâhında usûl, erkân öğrenmiş. O yola gönül vermiş, maneviyatı ve Allah’a muhabbeti artmış. Kendi halinde, takva sahibi, âşık, şair bir şahsiyettir. Allah’ın saf, sadık, ihlâslı, mütevazı bir kuludur. Dinî ve Mevlevî kültürüne ait kitapları elinde satarak geçimini temin etmiş. O hakkı tebliğ ederken hiçbir zorluğu düşünmez. Şah İsmail’e rüya âleminde “Şahlık” unvanını Mevlânâ Hazretleri vermiş. Yine bir gece rüyasında Peygamberimiz (asm) onu hacca dâvet etmiş. Parasının olmadığını söylemiş. Çarşıya çıktığı zaman bir esnaf yanına çağırmış, hacca götürmek için nüfus cüzdanını istemiş ve o sene hacca gitmiş.”

Okunma Sayısı: 2283
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı