Milletimizin derslerle dolu, hikâye barındıran nice veciz ifadeleri vardır; dam üstünde saksağan vur beline kazmayı, madem yüzmek bilmiyordun niye çıktın ağaca, biz bu haltı (..) niye yedik gibi…
Malum; AKP, iç politikada olduğu gibi, hariciyede de Makyevelist bir inançla pragmatist siyaset takip ediyor. Ancak memleket faydasına değil, iç politikaya malzeme olarak.
Yine bildiğiniz gibi, önü arkası hesap edilmeden “Bu can bu bedende olduğu müddetçe... vermem, yapmam, zalim, katil, 15 Temmuz finansörü” gibi kesinlik ve keskinlik ifade eden beyanlar devleti temsil zafiyetine uğratmış, bir müddet sonra da (rüzgâr gülü gibi) siyasî ikbal ve menfaate göre 180 derece gerisin geri gitmiştir.
Halbuki büyük lokma yerine diplomatik dil kullanılarak devlet ciddiyetiyle dengeli politikalar geliştirmek esastır. Bu da feraset işidir.
Ancak ikaz edenlere de “kimler kimlerle beraber” Yunan, darbeci Sisi’ci, katil Esad’çı, Biden’ci diyerek güya rakiplerini millete şikâyetle oradan oy devşirmek ne siyasî ne de insanî ahlâka sığmıyor.
Yakın tarih bunun misalleriyle dolu;
Mavi Marmara gemisiyle göz göre göre 11 vatandaşımızın ölüme gönderilmesini teşvik ederken, onca ölüm ve arbededen zararlı çıkılınca bu defa “Bana mı danıştınız?” diyerek 20 milyon dolara hem şehitlerin kanını yerde, hem de İHH’yı ve müştekileri yüz üstü bıraktılar. İsrail’le dostluk mesajları verip keskin bir u dönüşüyle “bu can” diye başlayan cümlelerden sonra İsrail başbakanını Türkiye’ye davet ederek İsrail bayraklarını taşıttırdığı süvari birliğiyle karşıladılar.
Yine, İhvancılar üzerinden halifelik iddiasıyla, darbe yapan Sisi’yi diplomatik olmayan bir üslupla tezyif ederken, Rabia sembolleri içeren bu siyaseti meydanlara taşıyıp Sisi mi, Binali mi tuhaf tercihinde oy istediler. (Şimdi o semboller sökülüyor)
“Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), 15 Temmuz’un ABD ile birlikte faili’’ dediler. Şimdi kapılarında para için sefilleri oynuyorlar.
Ve en önemlisi; Suriye’deki karışıklıkta muhalif gruplara taraf olup silah yardımı ve DAEŞ elemanlarını Türkiye’de eğitme ve lojistik destek verme neticesinde milyonlarca kardeşimizin kanına girmeleri iddialarına cevap bile veremediler.
Sonra ne mi oldu?
Erdoğan’ın Katar’da Sisi ile bir araya gelmesi ve samimi fotoğraf çektirmesi üzerine, Suriye ilgili bir soruya; “Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz” dedi. Siyaseten en baştan yapılması gereken buydu.
Zira onca kan gözyaşı, tehcir, yıkılan yuvalar, harabeye dönen evler ve Türk dış siyaseti kayıpları ne olacak? Peki, ya içerideki kayıplar? Birçok siyasetçi, düşünür, yazar bu yanlış politikaları ikaz etti diye terörist ithamı ve iftiralarına maruz kaldı. Sırada diğer iftira ve fişlemeler var. AKP genleri onların da kapısına gidecek, el etek öpecek kodlarında…
Ancak milletin de kodları vardır. Sabreder makam ve imkân verir, fakat halt yemeyi gösterir.
İyi ki sandık var…