Günler, olaylar hızla akıp gidiyor. Kalıcı olan, geride bıraktığı izler olacak.
Helâketler ve felâketler asrı, bakalım insanlığa neyi armağan edecek?
Tarihte, büyük uyanışlara verile olan dramlar dahi kötü anılmıyor. Pek çok toplumsal dirilişler, büyük çöküşler neticesinde başlamış. Neredeyse küllerinden doğan Japonya, Almanya göz önündedir.
O zaman mesele, ne yaşandığı değil, o yaşananlardan çıkarılan derstir.
Vizesi çok düşük öğrenci, finalde en yüksek puanı alıyor. Neden?
On günlerdir evdeyiz. Peki bu geçen günler bizde şu ana kadar ne gibi izler bıraktı? Yarın geriye dönüp baktığımızda bu günleri nasıl hatırlayacağız? İşte önemli olan budur.
‘Bu eser, bu makale, bu buluş, bu çalışma, bu hatıra, bu yabancı dil, bu el sanatı, bu enstrümanı kullanma; bu alışkanlığı terk, bu barışma, bu güzel davranış…; bana o sıkıcı, ‘Evde kal Türkiye’ günlerinin hediyesidir.’ diyebileceğimiz neler var?
Bir amaç uğruna yorulmak, sıkılmak ne de güzeldir. Kalıcılık, yorulma oranındadır. Zahmetteki rahmet budur.
İradeyi yöneterek yoğunlaştığı kitaplar, faaliyetler kişinin kendisiyle olan birlikteliğinin kalite düzeyine işaret eder.
Hani, ‘Bir zamanım olsaydı var ya..’ dediğimiz konular için, iradeye yardımcı olan zorunluluk hediyesiyle birlikte, tam da şimdi fırsat.
Günlük tutmak, zamanı yavaşlatıyor. Ağır çekimde yaşananları görmeyi sağlıyor. Kalp atışları grafiği gibi, yaşadığımız günün iniş çıkışlarını, günün fotoğraflarını bize sunuyor.
Bugünün nasıllığı yarın anlaşılacak. Beş on yıl hapiste yatıp, evine sanatçı, yazar olarak dönen adamlar var. Bir amaç uğrunda iradeye hakim olmak ve ilerlemek. Bugün, yarınların hayat motiflerini oluşturuyoruz. Emek ve sıkıntı normal. Pek çok kişi bugünleri birer kazanım günleri olarak hatırlayacak.