“Hâzâ evvel yevmin intesara el- Arabu fîhi mine’l Acemi ve bî nusiruu/ Bu gün Arapların Acemlere gâlip geldiği ilk gündür ve onlar benimle (sebebimle) zafere ulaştılar.” (Hadis-i Şerif)
Bir önceki yazıda, Hîre (Irak) hükümdârı Nu’mân bin Münzir’e verilen bir sözün hikâyesini anlatmış ve bu vesileyle “ahde vefa ve cömertlik” hasletlerinin paha biçilmez iki sıfat olduğuna dikkat çekmiştim. Bu yazıda ise, yine Nu’mân bin Münzir ile alâkalı olan bir başka vefa örneği vereceğim. Evvelki makalede, ahde vefanın can kurtardığını görmüştük. Bu sefer de, ahde vefanın Arap tarihinin en meşhur savaşına sebep olduğunu öğreneceğiz.
Câhiliyye Arap tarihinde “Eyyâmu’l Arab/ Arap Günleri” olarak bilinen savaş günleri vardır. Bunlar: Buâs, Dâhıs, Besûs ve Zî Kar harpleridir. Araplar bu günler hakkında şiirler, methiyeler ve destanlar yazmışlardır. Bu günlerin en önemlisi, Sâsânilere karşı girişilen ve büyük bir zafer kazanılan “Zî Kar/ Zû Kar” savaşıdır. Zî Kar savaşının sebepleri hakkında farklı rivâyetler bulunmaktadır. Ancak; en kuvvetli rivâyetin İran Kisrası 2. Hüsrev’in Hîre valisi Nu’mân bin Münzir’den güzel Arap kadınları istemesi ile başlayan olaylar olarak gösterilmektedir. Tarih kitaplarındaki rivâyetlere göre olay şöyle cereyân etmiştir:
Sâsâni hükümdârı 2. Hüsrev’in bir meclisinde Arap kadınlarının güzelliklerinden bahsedilir ve kadınlar “Arabistan çöllerinin inci gibi beyaz tenli ve iri kara gözlü mahaları!” diye vasfedilir. Aynı mecliste, meşhur Arap şâiri Adiyy bin Zeyd’in oğlu Zeyd de bulunmaktadır. Zeyd bin Adiyy babası ve dedesi gibi Farsça bildiğinden, Hüsrev’in sarayında kâtiplik ve tercümanlık yapmaktadır. Adiyy bin Evs’in hîlesine kanıp babasını öldürdüğü için Nu’mân bin Münzir’e kin besleyen ve uzun zamandır intikam almanın yollarını arayan Zeyd bin Adiyy, Kisra’yı kışkırtmak için “Efendim, Hîre hanedanlığında bahsedilen vasıflarda yirmi kadın var” dedi.
Bunu duyan Kisra, “Yanına elçi katacağım ve seni Nu’mân bin Münzir’e göndereceğim. Ondan ben ve oğullarım için câriyeler iste” dedi. Yanındaki elçiyle beraber Hîre’ye varan Zeyd bin Adiyy, Kisra’nın isteğini ihtiva eden mektubu Nu’mân bin Münzir’e verdi. Nu’mân bin Münzir, babasını öldürdüğü için Zeyd’in kendisine karşı kin dolu olduğunu biliyordu. Çünkü; uzun yıllardır Sâsâni nüfûzu altında olan Hîre’ye vali olmasına sebep, Kisra’nın sarayında tercümanlık yapan Zeyd’in babası Adiyy bin Zeyd olmuştu. Ancak; kendisi bu iyiliğe karşı hıyânetlik etmiş ve Adiyy bin Evs’e kanarak Kisra’nın tercümanı Adiyy bin Zeyd’i öldürmüştü.
İşte bu yüzden; Kisra’nın çirkin teklifinin ardında Zeyd bin Adiyy olduğunu, dolayısıyla da Hîre’de hüküm süren Yemen asıllı Lahmî Oğullarının büyük bir tehlikeyle karşı karşı bulunduğunu hisseden Nu’mân bin Münzir; mektubu okurken, kendi kendine “Sevâd ve Fars’ın mahaları (yaban öküzü/ oryx) kendisine yetmiyor mu ki, bizden Arap olanları istiyor!?” diye mırıldandı. Ancak hemen cesaretini topladı ve elçilere, “Gidin Kisra’ya söyleyin. Bizde tarif edilen vasıflarda kadın yoktur!” dedi.
Sâsâni başşehri Medâin’e dönen elçiler, Nu’mân bin Münzir’in red cevabını ve mırıldandığı sözleri Kisra’ya iletince, Kisra küplere bindi! Arap kabileleriyle iyi ilişkiler kurmaya başlayan Nu’mân bin Münzir’in yavaş yavaş kendi kontrolünden çıkmakta olduğunu çok önceden sezinlemiş olan Kisra, Bizans’a karşı ileri karakol vazifesi gören Hîre topraklarının Fars nufûzundan çıkmasının önüne geçmek istiyordu. Bu sebeple; Hîre valisinin red cevabını Sâsânilere karşı isyan olarak algıladı ve hemen Nu’mân bin Münzir’e bir mektup gönderip huzuruna çağırdı!
Diğer taraftan; başına gelecekleri tahmin eden Nu’mân bin Münzir, Arap kabilelerinden Tây ve Benû Abs’a gidip muhtemel bir harpte Kisra’ya karşı kendi saffında olmalarını istedi. Ancak, Kisra taraftarı olan bu kabilelerden red vevabı aldı. Bunun üzerine; Kûfe yakınlarındaki “Zû Kar” bölgesinde yerleşik olan Bekr bin Vâil kabilesinin bir kolu olan Benî Şeyban’a gidip yardım istedi. Kabile reisi Hâni bin Mes’ûd bin Şeybân hikmetli bir liderdi. Nu’mân bin Münzir’e, “Ben kendi nefsimi ve çocuklarımı koruduğum gibi seni ve aileni de korurum. Ancak bu durum sana fayda vermez. Bu işin sonunda sen de ben de helâk oluruz. Zillet içinde ölmektense, şerefli ölmek evlâdır. Ben derim ki; cesaretini topla ve yanına hediyeler alarak Kisra’nın huzuruna var. Ya seni affeder tekrar tahtına dönersin; veya seni öldürür, ama izzetinle ölmüş olursun” dedi.
Bu nasihatı dinleyen Nu’mân bin Münzir “Peki ailem ve silâhlarım ne olacak?” dedi. Hâni bin Mes’ûd, “Ailen bana emânet. Sağ gelirsen sana teslim ederim. Yoksa ölünceye kadar onları korurum” dedi. Böylece; Nu’mân bin Münzir ailesini ve silâhlarını Şeybâni’ye emânet ettikten sonra Kisra’ya doğru yola koyuldu. Bu arada, özür dilediğini bildiren bir mektup yazıp elçiyle beraber Kisra’ya gönderdi. Mektubu alan Kisra, Nu’mân bin Münzir’e zarar verilmeyeceğini elçiye bildirdi. Kisra’dan güvence alan Nu’mân bin Münzir, rahatlamış bir şekilde Medâin’e vardı. Lâkin; Kisra sözünde durmadı ve saraya varan Nu’mân bin Münzir’i önce hapsetti, sonra da öldürttü. Bir rivâyete göre de, fillerin ayakları altına attı! Nu’mân bin Münzir’in ailesi ve mallarını Benî Şeybân kabilesine emânet ettiğini öğrenen Kisra, Hîre’ye vali tayin ettiği Tay kabilesine mensup İyâs bin Kubaysa’yı Hâni bin Mes’ûd’a gönderip terikeyi istedi.
Nu’mân bin Münzir’in öldürüldüğü haberini alan Hâni bin Mes’ûd, Nu’mân’ın emânetine asla hıyânetlik yapamayacağını Kisra’ya bildirdi. Bunun üzerine; Kisra Bekrîlere üç seçenek sundu.
1- Kisra’ya teslim olacaklar. 2- Yurtlarından göç edecekler. 3- Savaşacaklar.
Bekrîler zillete düşmektense, izzetle savaşmayı tercih ettiler. Bekr Oğullarının Farslılara karşı savaşacağının haberini alan Benû İcl başta olmak üzere başka küçük Arap kabileleri de Bekrîlere katıldılar. Kisra ise, Fars kabilelerinden ikibin asker ve Sâsânilere bağlı Arap kabilelerinden oluşan “Devser ve Şehbâ” adlı iki vurucu bölüğü Hîre valisi İyâs bin Kubays’ın komutasına verdi.
Arap ve Sâsâni orduları Bekr Oğullarının kuyusu olarak bilinen “Zû Kar” da karşı karşıya geldiler. 1 Kisra’nın ordusunda filler bulunmasına ve silâh ve asker bakımından üstün olmalarına rağmen, Arap ordusu Fars ordusunu darmadağınık edip büyük bir zafer kazandı.
Araplar kendi yurtlarında savaştıkları için çölün avantajlarından iyi yararlanmış, sahip oldukları savaş tekniklerinden ve Arap ordusunda bulunan kadınlardan istifade etmişlerdi. Bundan başka; Sâsânî saflarındaki Arap asıllı İyâd kabilesi mensuplarıyla gizlice anlaşmışlar, İyâd mensuplarının savaş alanını terk etmesiyle de Fars ordusuna son darbeyi vurmuşlardı!
Son olarak şunu belirtelim: Nu’mân bin Münzir’e verilen bir söz uğruna çıkan bu savaşın Arapların zaferiyle sonuçlanması, daha sonraki dönemlerde, Arapların Sâsânîler’e yönelik yürütecekleri mücadelenin ve Ortaasya’ya doğru yapılacak olan İslâm fetihlerinin önünü açmış oldu.
Dipnotlar:
-Rivâyetlere göre, Numân bin Münzir gelincik çiçeğini çok severmiş. Bu yüzden gelincik çiçeğine “Şakâiku Nu’man” adı verilmiş. Diğer bir rivâyete göre ise, ilk defa Nu’mân bin Münzir’in mezarı üzerinde bittiği için bu adı almış.
-Türkler güzel kızlara Ceylan ismi taktıkları gibi, Araplar da Maha ismini kız çocuklarına veriyorlar.
-Fırat çevresinde kurulu olan Hîre, havası ve sularıyla ün kazanmış, “Hîre’de bir gün bir gece kalmak, bütün bir yıl tedavi görmekten iyidir” sözü Araplar arasında meşhur olmuştur.
1- Peygamber Efendimiz’in (asm) haber verdiği Zî Kar savaşının ne zaman vukû bulduğuna dâir tarihçiler farklı görüşler önüne sürüyorlar.
1: Rasûlullah’ın (asm) doğduğu yıl. 2: Risâletin başlangıcında. 3: Hicret yılında. 4: Bedir savaşından sonra. Bunlardan 2. şık en kuvvetli rivâyet olarak kabul ediliyor.
Kaynaklar:
1: Prof. Abdulazîz Salim, “Târihu’l Arap fî Asri’l Câhiliyye” s. 282-290.
2: Prof. Nebîh Âkıl, “Târîuh’l Arabu’l Kadîm- Asr er-Rasûl” s.175-206.
3: İslâm Ansiklopedisi: Madde: Zû Kar Savaşı, c. 44, s. 506-507; Madde: Hîre: c.18. s.123.