Çocuklar gibi sevecen...
Ölüm gibi sade...
«
ESKİ-DE-N YENİ-YE
Eski gözyaşları yok. Eski alınterleri de... Ve eski mendiller de... Şimdi kuruyan gözyaşlarına; kâğıttan mendiller… İstasyondan sakince uzaklaşan trenlere sallanan mendiller o sandıklarda çürümeyi/lime lime olmayı bekleseydi de arada koklamaya gitseydik o naftalin kokularını… Heyhat!
«
BUNCA VARLIK VAR İKEN…
Sahip oldukça... Ağırlaşıyorsun; hafifle!
«
İCABINDA
"Alışkanlık icabı" kullandığımız kelimeler var; bunları "icabın alışkanlığı" haline getirdiğimizde... Kelimelerin öteki seslerini de selâmlamış olmaz mıyız?! Deneyelim.
«
DERS (KİTAPLARI)
Bu, ders kitapları niye "ders" vermiyor? (Memleket sıralamalarında bilmem kaçıncı sıralardaymışız da...)
«
SIĞ (BAKIŞ)
"Sığ" bakış; sığınmaya çalışmasın; hiçbir yere sığmaz!
«
GENÇ (YA DA HAZİNE)
Genç, "hazine" demektir. Gençlerle konuşmak; gençlik iksirlerindendir, diye/biliyorum. Onların ümitleri yani hazineleri gözlerinde hep parlar. Yeter ki o filizleri, bahar tebessümleri soldurmayalım, kırmayalım. Sonra olan bize olur. Dünya fakirleşir. Bu dinamik hazinelere sırtımızı döndüğümüzden olmasın yüzümüzün bir gülüp bin ağladığı?
«
ŞİİRSİZLİK YA DA ŞEHİRLER
Şiirsizliğin şiirini yazıyor şehirler; bütün sokakları aynı. Mevsimleri aynı yaşıyor; aşksız bakışlar gibi… Şehrin senden uzaklaştığını gör; gör de... Dön kalbine!
Koştukça şehre…
Aynalarda…
Kendinden uzaklaşan bir çehre…
Azgın gürültülerin bestelere yer bırakmadığı... Sonuçsuz koşuların nefese nefese geç kalmışları arasına k/atmak istiyorlar bizi. Parasının aç; diplomasının içsiz ve işsiz bıraktığı bir ülkeden bahsediyorum. Bunu bütün ruhumla hissettiğimi… dedim bile!
«
HÜRRİYET PENCERESİ
Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan... Bize hep aynı şeyleri öğrettiler. Aynı o kısır/kusur döngülerden dönelim diye çırpınırken... biz de yakamızı kaptırıyoruz demek! Belki de ve muhakkak hürriyetsizliğimizin derin yarası… Ve…
...öyle çok gitmeler var ki...
...öyle çok karışıyorlar ki...
...öyle uykular var ki...
...öyle harcıyorlar ki...
Kalmak/yazmak/uyandırmak..
Vakitler, vakitler, vakitler...
...öyle dar ki...
«
KELİME (YA DA SERVET)
Ne yapalım; tezgâhımız kelimeleri d/okuyor. Paranın "para" etmediğini görüp buralara geldik. Paraya "para" demiyoruz! Kelimeler... "servet" olarak görüldüğünde dünya gerçek z/enginliğe/dinginliğe erecek; az kaldı herhalde.
«
ÇABANIN CABASI
Milyonlarca talebeden; “memleketi bir yere taşıyalım”ı talep eden 200/300 kişi niye çıkmıyor acaba? Bunca çabanın yanımıza kâr kalması yetiyor herhalde!
«
KİTAPLA YÜRÜMEK
Kitapların elinden tutacağız. Okuyacağız hece hece, gündüz gece...
«
YAZDIKÇA GÖRDÜĞÜM
Her yazdığım cehaletimin sonsuzluğunu yazmaktan başka ne ki...
«
ZULÜM, ADALET, HAKİKAT
Yav arkadaş!
Zulmü kim yaparsa yapsın;
Zulüm mü; zulüm…
Ben de onu diyorum, işte!
Lafı sözü çevirme!
Zulme zulüm derler her yerde.
Çekinme; sen de de!
De ki adalet gelsin baş köşeye.
Yoksa buğday gelmez değirmene.
Taş taşı öğütür sonra.
Sonra kuşlar ötmez…
Ocaklar tütmez olur.
Sen beni anlamadın.
O taraf bu taraf değilim.
Hakikate susadım.
Anlasana çöldeyim.
Bir gölge arıyorum.
Farz et ne haldeyim!