Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Vehbi HORASANLI

Denizin rengi ve yakamoz



Bir gün kızım annesine şunu söyler “Anne ağabeyime niçin renkli gözlü diyorsunuz? Ben bakıyorum hep mavi, hep mavi.”

Kızım o zaman daha yaşı küçük olduğu için ve Türkçedeki mecaz anlamını bilmediği için böyle söylemişti. Fakat siz hiç düşündünüz mü? Denizlere niçin Karadeniz, Akdeniz ve Kızıldeniz gibi isimler verilmiştir. Denizler renkli olduğu için mi böyle deniliyor acaba.

Bir parça tefekküre vesile olması dileği ile cevabını vermeye çalışayım.

Efendim, denizin rengi; bulunduğu bölgeye, mevsime, suyun kimyasal özelliklerine ve hatta içinde yaşayan canlılara göre değişkenlik göstermektedir.

Suya rengini veren en önemli şey gökyüzü ve gökyüzündeki renklerdir. Eğer gökyüzü mavi ise ultramarine denilen derin mavi rengi, gri bulutlar ile kaplı ise gri rengin her tonu denizin rengini gösterir.

Akşam güneşin batması ile veya sabah doğarken gökyüzünün kızıla boyanması denizin renginin de değişmesine yol açar. Pekiyi bazı büyük denizlere verilen adlar da gökyüzünün aldığı şekilden dolayı mıdır?

Pek öyle söylenemez zira sahillere yakın sularda ve 50 metreden daha az sığ sularda hakim renk yeşildir. Genelde denizin dibindeki kum sarı renklidir. Gökyüzündeki mavi renkle birleşince yeşil renk ortaya çıkar. İşte sahillerdeki güzellik bu renk kaynaşması ile meydana gelir. Zaten yeşil ve mavi renkler dinlendirici renk diye tarif edilir. Gerçekten de denizlere ve ormanlara bakarak tefekkür ettikçe insan zihnen dinlenmiş olur. Bu yüzden tatil köyleri hep denizle ormanın birbirine karıştığı yerlerde inşa edilir.

Nehirlerin denizle kaynaştığı yerlerde ise denizin rengi kahverengidir. Çünkü toprağın ve alüvyonların rengi, kahverengidir. Arjantin ve Uruguay arasındaki denizin ve Hindistanda’ki Bombay körfezinin kahverengi olduğunu görmüştüm. Elbette sadece bu bölgelerde değil, bütün delta açıklarında da denizin rengi kahverengidir.

Denizlerde yaşayan bitkiler ve hatta planktonlar da denizin rengini farklı hale getirebilir. Örneğin Kızıldeniz’de yaşayan bir tür canlı organizmalar aktif olduklarında deniz zaman zaman kızıl bir renge bürünmektedir. Bir ara İzmit Körfezinde de benzer bir canlı türü körfezi kızıla boyamıştı.

Bazı denizlerde ve özellikle de Karadeniz’de bol miktarda sülfür bulunur. Bu nedenle özellikle sığ olan sahil kesimlerinde denizin rengi siyahlaşır. Belki de bu yüzden bu denize Karadeniz denilmiştir.

Denizaltıların Karadeniz’de derinlere dalması pek istenilen bir durum değildir. Zira sülfür oranı dibe daldıkça artar ve denizaltı saçlarının aşınmasını ve paslanmasını çabuklaştırır.

Birçok insan ay ışığının denizde yansımasına “yakamoz” der. Fakat bu isimlendirme çok yanlıştır. Yakamoz ışık yansıması değildir. Yakamoz, hurdebini yani mikroskobik deniz canlılarının ısı kayıpları ile meydana gelen fosfor ışımasıdır.

Yakamoz görmek istiyor isek mehtap ışığı veya herhangi bir ışığın olmadığı zaman ve mekânları seçmeliyiz. Zira yakamoz, ışığı sevmez. Zifiri karanlıkta ve özellikle de Hint Okyanusunda, Arap Denizi açıklarında çok görülür.

Yakamoz bazen o kadar yoğun bir şekilde meydana çıkar ki deniz adeta süt rengini alır. Bembeyaz bir ışıltı her tarafı kaplar. Öyle olur ki gemilerde vardiya tutan denizciler korkudan içeriye dümenevine kaçarlar.

Kısaca denizler, tefekkür için her türlü ihtişam ve güzelliğin bulunduğu mekânlardır. İşlerin yoğunluğundan, dünyevî meşgalelerden arada sırada kurtulup bize cennetin bir numunesi olarak gösterilen bu güzellikleri tefekkür etmeliyiz.

“Ben deniz kenarında yaşamadığım için böyle bir fırsatım yok” diyenlere, denizlere çoğu zaman rengini veren gökyüzünü öneriyorum. Gece bir başka, gündüz bir başka güzel olan gökyüzü hiç de sahil kenarlarına gitmeyi gerektirmez. Başımızı bir parça kaldırsak bu eşsiz güzelliği fark edebiliriz.

“Efendim ben tefekkür etmesini bilmiyorum, bana bu konuda yardımcı olur musunuz” diyenlere, Bediüzzaman’ın kendi adı gibi güzel olan kitaplarını öneriyorum. Tefekkürün binlerce yolunu bu kitaplar aracılığı ile bulabilirsiniz.

Baki selâmlar.

13.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.09.2006) - Radar icat oldu, mertlik bozuldu

  (05.09.2006) - Sessiz tehlike: Buzdağları

  (19.08.2006) - Kur’ân’ı dinlemek

  (04.08.2006) - En güzel eleştiri

  (21.07.2006) - Her Yahudi Siyonist midir?

  (14.07.2006) - Peygamber ocağı

  (10.07.2006) - ‘Vira Bismillah’ ne demektir?

  (27.06.2006) - Allah bize yeter

  (24.06.2006) - Almanya I. Dünya Savaşında niçin yenildi?

  (06.06.2006) - Göller ülkesi Finlandiya

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004