Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Duisburg’a vuran Sultanahmet gölgesi



Münih’te St. Korbinian Katedralinin karşısına bir cami dikilmesine karşı çıkanların gerekçesi şu: Kilise sekülarizm karşısında eriyor. Mevzii kaybediyor. Buna mukabil bir de Müslümanlardan darbe yiyor. Aslında bu psikolojiyi sekülarizme karşı ortak zemin anlayışıyla aşabilirler. Bu meyanda bazı boş kiliseler lokantalara ve bankalara dönüşüyormuş.

İşte burada bir hazımsızlık var. Fransa gibi ülkeler, ‘Türkiye’yi AB de hazmedemeyebiliriz’ derken bazı Hıristiyanlar da sekülarizme karşı mevzi kaybetmeyi göze aldıkları halde cami karşısında terk-i mevkii etmeyi içlerine sindiremiyorlar. Bu da tarihin zıtlaşma mirasının günümüzdeki akislerinden birisidir.

Helga Schandl’ın bu tarz argümanlarına karşı Türk toplumunun önde gelenlerinden birisi olan Önder Yıldız şu mukabelede bulunuyor: “Kilise’nin yanına bir caminin ikame edilmesi dinler arasındaki diyalog zeminini daha da güçlendirecektir…”

Korbinian Kilisesinin karşısına bir caminin ikame edilmesini hoşamedi ile karşılayanlardan birisi de şehrin belediye başkanı. Cami inşa edildiğinde Alman Katolizminin kalbi olan Münih bölgesinde bu cesamette üçüncü cami olacak. Bununla birlikte bunu hazmedemeyen bazı bölge sakinleri projeyi durdurmak için imza kampanyaları düzenliyorlar ve dilekçeleriyle Bavyera Parlamentosuna başvuruyorlar. Gerekçeleri de hazır: İslâmî hayat ve onun temsil ettiği cami, Bavyera kimliğine ve geleneklerine ters. Onlara göre Bavyera’yı Bavyera yapan iki gelenek var. Birincisi, bira içmek, ikincisi de domuz yemek. Aslında zımnî olarak üçüncü hususiyet, eski içişleri bakanlarından Zimmerman gibilerde görünen huşunet ve kabalık. Bavyera sakinlerine göre Bavyera’nın bu iki hususiyetinin ikisi de İslâmda yasak kapsamına giriyor. Alkollü bira tüketimi ve buna ilâveten domuz eti yemek katiyetle yasak.

***

Birkaç on yıldır Almanya camilerle tanıştı. Ancak kubbeli cami modeli yeni yeni gelişiyor. Almanya’da 2 bin civarında oda ve kilerden dönüştürme mescidin yanında 150 kadar da cami var. Artık Almanya Müslümanları kaçamak ve kaçar göçer tarzda ibadet etmek istemiyorlar. Köklerinin derinleşmesini istiyorlar ve bunun için de şeair’e ve sembollere önem veriyorlar. İşte bu noktada şeair üzerinden bir kutuplaşma, çekişme veya rekabet yaşanıyor. Kimileri şeair üzerinden İslâm’ın bu topraklara serpilmesini istemiyor veya hazmetmekte zorlanıyor. Bu itiraz şekli, Fransa’daki gibi kimi zaman cumhuriyet temelleri, kimi zaman da Bavyera’da olduğu gibi Bavyeralılık raconu oluyor. İşte İslâmın şiarlarından birisi olan kubbeli ve minareli camiler bölge Müslümanlarının gözdesi. Bu tür camiler için birkaç proje var. Bu projelerden birisi endüstri şehri olan Duisburg ile alakalı. Kubbeli ve bin kişilik bir cemaatı barındıracak olan geniş bir cami tasarlanıyor. Bitirildiğinde adeta İstanbul’daki Sultanahmet Camiinin silüetini andıracak ve aksettirecek.

Giessen Üniversitesi siyasal bilimcilerinden olan Claus Legewie: “Almanya’da Müslümanlar ne zaman kapalı mekânlarından gün yüzüne çıksalar orada tartışma ve sürtüşme veya kutuplaşma başlıyor. İtiraz sesleri ve protestolar önce park sorunu veya gürültü gibi teknik ayrıntılardan başlıyor. Ama temelinde kültürel önyargı var. Burada milliyetçi bir azınlık, göçmenlere ve özellikle de Müslüman göçmenlere ve onların kimliklerine karşı çıkıyor...” diyor. Sağ eğilimli politikacılar da bu damarı sürekli olarak kaşıyor ve tahrik ediyorlar. Kimileri de artan camilerin sayısını İslâmî terör ortamıyla bağlantılı olarak takdim etmeye çalışıyor. Bu da kimi açık fikirli Almanları bile etkiliyor. Demek ki, Almanlardan bir kısmı henüz şeair meselesini hazmetme aşamasına gelememiş. Kimi eyaletlerde başörtüsünün yasaklanması da El Ahram’ın yazdığına göre bu zıddiyetin veya hazımsızlığın veya kutuplaşma arayışının bir sonucu.

***

Türkiye’de Sultanahmet’i ziyaret eden ve burada kıyama duran Papa’nın da Bavyeralı olması kaderin garip bir cilvesi. Münih’te de başpiskoposluk görevinde bulunmuş. Papa da Regensburg’da İslâm ile şiddet arasında bağlantı kurmuştu. Münih’teki cami aleyhtarı kampanyanın başını çeken Helga Schandl Papa’nın mesajını gayet iyi algıladığını söylüyor. Münih Belediye Başkanı Christian Ude ise Protestanların da iki yüzyıllık süre içinde aynı süreçten geçtiklerini ve benzeri sıkıntıları çektiklerini ve atlattıklarını söylüyor. 1938 yılında burada Yahudilere ait bazı sinagoglar ateşe verilmiş.

Münih’te 80 ile 120 bin arasında Müslüman yaşıyor ve bunların kahiri ekserisi ise Türkiyeli. Münih’in namlı camilerinden ilki, Mustafa Şeker Hoca’nın bir zamanlar görev yaptığı camidir. İkincisi de, 1990’lı yıllarda kurulmuş ve bazı saldırılara maruz kalmış. Her iki cami de nisbeten şehrin kenar kısımlarında yer alıyor. Üçüncüsü ise şehrin merkezine yakın ve inşa halinde. Metin Avcı bunun gerekçesini şöyle izah ediyor: “Artık Müslümanlar daha görünür yerlerde ibadet etmek istiyorlar...” Bu bana nedense 1994’ten itibaren MSP çizgisinin iktidara gelişi sırasında İslâmî kesimlerin merkeze yürüyorlar söylemini hatırlattı. Caminin minareleri 134 feet olacakmış ki bu karşıdaki kilise çan kulesinden 46 feet daha kısa demektir. Camide minare olacak, ama minarelerinden ezan sesi okunmayacak. Minarelerinden birisine yıldızlı bir lafza-i celal yazılacak ve geceleri bu ışıklandırılacak. Cami bu şekliyle 250 erkek ve 150 kadın cemaata hizmet verebilecek. Ancak sosyal ve kültürel faaliyetler çerçevesinde gayri müslimlere de hizmet verecek. Gayri müslimlerin de çay içebilecekleri mekânlar tasarlanıyor.

St. Korbinian ve Protestan kilisesi cami projesini destekliyor, ama müntesiplerinin bu hususta ikiye bölündüğünü de hatırlatıyor. Bunlardan bir kısmı cami yanında ibadet ederken huzur duyamayacağını ileri sürüyor. Uç örneklerden birisi olarak Andrea Borger bir benzetmede bulunuyor: “Kızım komşularının yanından geçerken başörtüsü takmak zorunda kalırsanız ne diyeceksiniz?”

Papa’ya Almanya ziyareti sırasında eşlik eden Bavyera Başbakanı Edmund Stoiber de camiyi bloke etmek ve geçit vermemek için seçmenlere taahhütte bulunmuş. Muhafazakârlar meseleyi 2008 seçimleri öncesinde yeni bir kampanya ile gündeme getirmek istiyorlar. Ama Belediye Başkanı son sözü yargının söyleyeceğini ve yargıdan da ümitvar olduğunu söylüyor. Cami bir DİTİM projesi.

13.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.12.2006) - Minare ile çankulesi (1)

  (11.12.2006) - Duâ mı, meditasyon mu?

  (10.12.2006) - Abdullah'ın hürriyeti

  (08.12.2006) - Papa ve özgürlük

  (07.12.2006) - Özkök’e çifte cevap

  (06.12.2006) - Ne İsa’ya ne Musa’ya!

  (05.12.2006) - İkiliğin kaynağı

  (04.12.2006) - İstanbul kavşağında Petros-Andreas buluşması

  (03.12.2006) - Hakikatın ve misafirin hakkı

  (01.12.2006) - Yeni kateşizm

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004