Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Her varlık, kendi diliyle Allah'ı zikreder



İzmir Hayvanat Bahçesi’ndeki ‘Golyad’ adlı aslanın ‘Allah’ diye kükrediği, diğer aslanların da zikrettiği söylentisi ziyaretçilerin ilgisini artırdı. Kimi de kameraya, CD’ye kaydediyor. Bahçe Müdürü Çağlayan İnanlı, “Aslanın sesini ve görüntüsünü kaydedip ‘Kıyamet alâmeti’ diye CD şeklinde satıldığını duyduk. Golyad’ın ezan saatinde kükremesi bir tesadüf. Bunu başka türlü yorumlamak ise yanlış. Bu haber kulaktan kulağa hızla yayılıyor. Bu işin çıkar amaçlı ve para kazanmak uğruna yapıldığı ortada.” (Mustafa Oğuz / DHA / 22.12.2006)

İnanlı, “tesadüf” değerlendirmesi hariç, haklı. Çünkü, her varlık, kendi diliyle zikreder. Varlıkların sesli ve anlamlı konuşmasını duymaz ve ibadetlerini anlamazsak da, bu akıldan uzak değildir. Çince, İngilizce, Urduca veya Arapça gibi “insanca” konuşanları anlamayız. Bu dilleri öğrendiğimizde ise rahatlıkla anlayabiliriz.

İman dilinin şifrelerini çözdüğümüz takdirde tüm varlıkların kendi dilleriyle Yaratıcılarını tesbih ettiğini anlarız. Meselâ, Türkçe’de Allah, “Tanrı” sesiyle, Almanca-İngilizce’de “God”, Arapça’da “Allah”, İbranice’de “Yehova”, başka dillerde farklı seslerle ifade edilir. İnsanca dillerde böyle olursa, elbette varlıklarda değişik olacaktır.

Onlarca atomaltı parçadan hücreye, uzuvlardan unsurlara, havadan suya, ateşten bitkilere, hayvanlardan yıldızlara, samanyolu, galaksilere kadar her varlık, hal (özellik) ve istidat (potansiyel yetenek) diliyle Yaratıcılarını tesbih edip zikreder. Ağaç ve bitkilerin ibadetleri birer mûsıkî teli gibi zikir melodileriyle kulağa gelir. Dağ, binler dilleriyle tesbihât yapan bir acaip, garip, değişik yaratık mahiyeti gösterir.1

Ki, bütün varlıklar hal (davranış/vücut) diliyle Besmeleyi dilinden düşürmez. Ve kâinat bir mescit olur ve tüm varlıklar halka halka Yaratıcıya ibadetlerini takdim ederler. Kâinatın bir tercümesi olan Kur’ân’da bu hakikat, “Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin”, “Yerde ve gökte ne varsa Allah’ı tesbih eder”, “Bitkiler ve ağaçlar secde ederler”, “Biz dağları Davud’un emrine verdik ki, akşam sabah onunla beraber tesbih eder”2 şeklinde beyan edilir.

İnsan; kâinat denilen fıtrî şeriat ve büyük şeriat olan İslâmiyetle örtüşür. Çünkü, kâinatı kim yaratmış ise, insanı da ondan süzerek onun bir minyatürü olarak O yaratmıştır. Kur’ân insanın ve kâinatın yazılım şekli ve programıdır. Kâinat ve insan, Kur’ân’ın açılımı ve cisimleşmiş hâlidir. Esmâ-i Hüsnâ (Allah’ın isim ve sıfatları) ise, hem kâinata, hem de insana tecellî etmiştir. (Esmâ’nın tecellîsi tam yansıma değil, binler perdelerden geçtikten sonra gölgelerinin yansımaları diye düşünebiliriz.)

Yaratıcının isim ve sıfatları kâinata tecellî ettiği gibi, insanda da toplu olarak tecellî etmiş; yazılı olarak da Kur’ân’da yer almıştır. Tüm mevcudâtın özellikleri, yani hem rûhânî, hem cismânîlerin özeti şeklinde yaratılan insanın;3 varlık sahnesine çıkarılmasının en büyük ve ana gayesi imân-ibâdetiyle potansiyel yetenek, kabiliyetlerini ortaya çıkarmak ve diğer varlıkların temsilciliğini yapmaktır.

Herbir halis, hakikî Kur’ân öğrencisi, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar ederek,4 ibadetini, zikrini ve şükrünü genelleştirir. Ve, yaratıkların en şereflisi, aynı zamanda idrak, şuûr sahibi ve halife olması hasebiyle bütün varlıklar adına ibâdet etmektedir. Evet, insan; halife, reis, kumandan, önder, imam olarak bütün varlıkları arkasına alıp onların ibâdet, zikir ve tesbihlerini kendi nâmına kâinatın Yaratıcısına sunar, tekmil verir.5 Yâni, bütün canlıların selâm ve hediyeleri, fıtrî ibadetleri; tebrike sebep olan canlıların özü olan bütün tohum, çekirdek, dane ve yumurtaların kullukları; canlıların hulâsası olan ruh sahiplerinin özel ibâdetlerini O’na takdim eder.

Dipnotlar: 1- Mesnevî-i Nuriye, s. 63.; 2- Kur’ân, Hadid, 1; İsrâ, 44; Rahman, 6; Sâd, 18; Sebe’, 10.; 3- Sözler, s. 11.; 4- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 147.; 5- Şuâlar, s. 555.

26.12.2006

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.12.2006) - Hadiniz ordan!

  (22.12.2006) - Stres hastalıklarını iman gücüyle ameliyat etmek

  (21.12.2006) - İmanın tedâvi gücü

  (20.12.2006) - Hırsızlık, cinayet ve el kesme

  (19.12.2006) - Ölür müsün, öldürür müsün?

  (18.12.2006) - Tefekkürle tedâvi

  (16.12.2006) - Sağlıklı hayat ve iman

  (15.12.2006) - İsrafın ilâcı, kalkınmanın lokomotifi: İman

  (14.12.2006) - İsraf eden, iflâs eder

  (13.12.2006) - Kalp imansız olursa..

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004