Doğu ile batı kültürünün daha doğrusu inançlarının sahip olduğu iki büyük günün (yılbaşı ve kurban bayramı) aynı döneme denk gelmesi bir açıdan güzel, diğer açıdan da büyük bir hüzün bizler için. Maneviyatın neredeyse bir buhar olup uçtuğu zamanları yaşarken ve herşey maddede düğümlenmişken, salt değerlerimizin peşine bir türlü takılamıyoruz. Öyle çok çelme takan oluyor ki ayaklarımıza, tam “oldu şimdi” derken, yine sendeliyor başa dönüyoruz.
Dedim ya bir açıdan güzel diye, her bayram olduğu gibi, iş yerinden ya da okuldan, “Yarın bizim dini bayramımız, gelmesek olur mu?” iznini almanıza gerek yok, çünkü zaten yılbaşı tatili.
Bizi kaplayan hüznün sebebi ise; burada (ABD’de) her yer (en küçük marketler, benzinciler bile) noel ve yılbaşı süsleriyle dolu. Şömine üstüne asılan dev çoraplar, noel ağaçları, noel babalar, kısacası adım başı yılbaşı kutlamalarından izler buluyorsunuz. Ama sizin kültür ve inancınıza dair bu en özel günden (Kurban Bayramı) tek bir emare yok hiçbiryerde. Bugün bayram, kim biliyor? Yani eğer hiçbir kutlama olmasaydı canımız bu kadar yanmayacaktı. Çünkü zaten Amerika’dayız, ne bekliyoruz ki, Kurban Bayramını kutlamalarını mı?
Buralarda Kurban Bayramının nasıl geçtiğini merak ediyorsanız eğer, kısaca bahsedeyim: Büyük bir salonda (bulunduğunuz şehrin büyüklüğüne ve içinde bulunan Türk nüfusun çokluğuna göre değişir) bayram namazının kılınmasıyla başlar. Daha önceden hazırlanmış enfes ikramların ardından, bayramlaşma faslına geçilir. Çocuklar için oyunlar tertip edilir, hediyeler dağıtılır. Müthiş bir kalabalık olur genelde. “Hiç bu kadar kalabalık bir bayram görmemiştim” diye düşünürsünüz.
Türkiye’deyken biz bayanlar; bayram namazı kılmazdık. Burada bayanlar da kılıyor. Camiler, erkekleri zor taşırdı, taşardı avluya seccadeler. En güzel manzara da buydu bence. O’nu anmak için yeryüzünü seccade kılmak, gökyüzünü tavan yapmak. Açıkhavada kılmak velhasıl, ama öyle sıradan sebeplerle değil, paşa paşa camiye sığılmıyor diye. Beş vakit namazlarda öksüz ve yetim kalan güzelim camilerin başını, Cumalar ve bayramlar da olmasa kim okşayacak kuşlardan başka?
Oysa biliyorum ki sizin oralarda bugün bayram, ne güzel öyle değil mi? Dün kesilen kurban etleri dağıtılacak, yavaş yavaş eş dost ziyaretleri başlayacak, hatta belki de şu anda misafir bekliyorsunuz, elinizde gazete, kapı ha çaldı ha çalacak. Bir tatlı telaş var evlerinizde. Çocuklar yine erken kalkıp bayramlıklarını giydiler, daha kahvaltı sofrasına oturmadan çıktılar şeker toplamaya.
Sizin için ise; “İnanılmaz bir trafik var yollarda, bayram tatili kısa olunca İstanbul’u terkeden çok olmamış, İstanbul’a gelen bile olmuş baksanıza, yollar tıka basa dolmuş!” hayıflanması var. Klasik bir bayram sizinki, hani bir sokak röportajı yapılsa söyleyecekleriniz çoktan hazır bile: “Bayram işte, her yıl olduğu gibi kurban telaşı, bayramlaşma öyle geçip gidiyor.”
Bayramı o kadar hafife almayalım, çünkü bayrama ait en küçük iz bile aslında çok büyük anlam taşıyor. “Bizim” diyebileceğimiz neyimiz kaldı ki? Şöyle bir baksak etrafımıza…
Kurban Bayramında yapılan tüm duaların kutsal topraklardaki kardeşlerimizin duasına katılarak kabul olması dileğiyle…
Hayırlı bayramlar olsun!
01.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|