Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şaban DÖĞEN

Peygambere saygı



Sahabede görülmedik derecede Resûlullah sevgisi ve saygısı vardı. Hudeybiye’de müşrik elçisinin itirafı şuydu: “Ben nice kral ve hükümdarlara gittim. Hiçbirinin etbâının, Hz. Muhammed’e etbâının gösterdiği saygı kadar saygı gösterdiğini görmedim.”

Sabit bin Kays, Hucurat Sûresi’nin “Ey iman edenler! Peygamberden daha yüksek sesle konuşmayın. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle konuşmayın ki farkında olmaksızın ameliniz boşa gitmesin” meâlindeki 2. âyeti inzâl olunca, evine kapanıp dışarı çıkmaz olmuştu. Uzun süre görünmeyince, Resûlullah araştırdı, adam gönderdi, görünmemesinin sebebini sordurdu. Sabit bin Kays şöyle dedi: “Mahvoldum ben. Çünkü ben Resûlullah’ın huzurunda yüksek sesle konuşurum. Amellerim hebâ olup Cehenneme gitmekten korkuyorum.”

Sabit bin Kays’ın sesi gürdü. Gelen âyetin kendisiyle ilgili olarak geldiğini zannedip, üzüntü ve korkusundan evine kapanmıştı. Oysa sesi fıtraten gürdü. Yapabileceği birşey yoktu. Özellikle sesini yükseltmiyordu da. Ancak münafıklar vardı ki, Resûlullah’ın (asm) sözü anlaşılmasın diye kast-ı mahsusla yüksek sesle konuşuyor, Resûlullah’ın (asm) sözlerini bastırmak istiyorlardı. Sabit bin Kays ise halis, sadık bir Müslümandı. Allah Resûlü (asm) onun bu endişesini duyduğu zaman, rahatlatıcı şu haberi gönderdi: “Sen âyet-i kerimede söylenenlerden değilsin. Sen iyi bir hayat sürmektesin. İyi bir şekilde öleceksin ve Allah seni Cennetine koyacak.”

Gerçekten bu sadık insan güzel bir hayat sürmüş, Müseylemetü’l-Kezzab’ın öldürüldüğü savaşta şehit düşmüştü.

Onun, şık giyinmeyi ve daima önde bulunmayı isteyen bir kimse olduğunu da biliyoruz. “Şüphesiz Allah kibirlenip gururlananları ve övünenleri sevmez” (Lokman Sûresi) âyeti nâzil olunca da korkup titrediğni, sonra Resûlullah’ın (asm) benzer tesellileriyle rahatladığını, gurur ve fahre girmemek kaydıyla güzel giyinmenin günah olmayacağını, aksine tahdis-i nimet olduğunu öğrenmişti. Kişi imkân ve kabiliyetleri ölçüsünde giyinecek, yiyip içecek ama şükrü elden bırakmayacaktı.

13.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.07.2007) - Cevherin kıymeti

  (11.07.2007) - Allah korkusu olursa

  (10.07.2007) - Unutulmaması gereken

  (09.07.2007) - En büyük sevinç

  (08.07.2007) - Sevginin böylesi

  (07.07.2007) - Daha üstünü düşünülemeyen bir nimet

  (06.07.2007) - Azrail'i karşılamak

  (05.07.2007) - Îmanla ölmek için

  (04.07.2007) - Büyüklerin son anları

  (03.07.2007) - Kabre iman ve ümitle girme

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004