Birileri ayağınıza basabilir ya da siz
birilerinin ayağına basabilirsiniz!?
Tıpkı taahhüt ettiğimiz gibi...
Önceki yazımızda, yaz mevsimini, akraba, dost, arkadaş, komşu gibi iletişim ihtiyacı içerisinde bulunduğumuz, hatta ilk defa karşılaştığımız insanlara meselelerimizi paylaşma, içinde olduğumuz hakikatleri anlatma mevsimi olarak değerlendirelim demiştim.
Ben kendi adıma, projeyi uygulamaya o gün başlayacağımı taahhüt etmiştim. Hakikaten niyeten de kendimi hazırlamıştım.
Yani bu yaz, en az on kişiye, çok özel hazırlamış olduğum dört beş başlıklı gündemimi aktaracaktım. Bu gündem içerisinde Kur’ân ahlâkı, Sünnet-i Seniyye, İmanın hayata yansımaları, namaza dair sohbetler bulunuyordu.
Bunun adına da, ‘gündemli yaşamak’ demiştim. Gittiğim her yere, hayatın ta orta yerine bu gündemi de koymayı amaç edinmiştim.
Sen benim ayağıma nasıl basarsın!?
Fırında ekmek bekliyoruz. Epeyce bir kalabalık var. Tam o sırada hızlıca geri dönen genç, pek de küçümsenmeyecek bir hareketle ayağıma bastı.
Genç, şöyle bir pişmanlık hali, ben de ayağına basılmış olmanın verdiği acıyı hissetme hali yaşadık. Yüz hatlarım pek çok ifade taşımış olmalı ki, genç koluma girdi ve şöyle kenar bir yere oturduk. Bu arada çokça özürler dileyen genç, hakikaten ciddî bir pişmanlık hali yaşıyordu.
Ona dedim ki, ‘yorma kafanı’. ‘Vardır bunun da bir hikmeti.’
Bu cümleleri pek de içine sindiremeyen genç, yine pişmanlık hali içerisinde sürekli cümleler kurup duruyordu.
Yine ona dedim ki, bir davranış karşısında bu kadar pişmanlık hali, hakikaten acıyı dindiriyor.
O sırada, gazete köşesine yazdığım cümleler aklıma geldi. Hani karşılaştığımız her insanı bir tanışma, meselelerimizi paylaşma, davamızı anlatma fırsatı olarak görecektik ya...
Hemen atladım tabiî konuya...
“Hey bakkal kardeş! Oradan iki kola açar mısın?”
Gencin halinden, ayağına bastığı adamın ona kola ısmarlamasına bir anlam veremediği anlaşılıyordu.
Kolalarımız geldi. Biz tabii çoktaan gençle öte konuşmalara başladık. Atletizm kökenli, aktif halı saha futbol oyuncusu, günlük yürüyüş ilgilisi, kendi çapında müthiş bir yüzücü olduğumu, hasılı sporla ilgilendiğimi ona söyleyince, konuşacak çok şeylerin varlığı hemen kendini hissettirdi.
Kolalar içildi.
Ona, ‘Pişmanlık güzel şey değil mi?’ dedim
Gençle hakikaten içten konuşmalar yapıyorduk. Bu çok net anlaşıyordu. Ona, yapılan hatalar, yanlışlar karşısında pişman olmanın çok manidar olduğundan bahsettim. ‘Pişmanlığın derecesine göre, yapılan hatalar, yanlışlar yapılmamış gibi muamele görebilir.’ dedim.
Gençle soru cevaplı konuşuyoruz.
“O anda, nasıl bir tepki beklemiştin benden?” dedim.
“Hakikaten, hareketim içimi acıtmıştı. Sizin o sırada ayağınıza kapanmanız karşısında yerin dibine geçmiştim. Çok pişman olmuştum. Ama doğrusu sizin biraz sonra ne yapacağınızı merak etmiyor da değildim. ‘Sen benim ayağıma nasıl basarsın haa!... deyip, iki tokat atar mı diye düşünüyordum.’ Hatta ya küfür ederse, diye içimden kendimi hazırlıyordum.
“Ama o küçük diyaloğumuzdan sonra, sizin kalkıp bakkaldan bana kola ikram etmeniz, beni çok ciddî etkiledi. Belki benim o ısmarlamayı yapmam gerekiyordu diye düşünmüştüm içimden. Fakat hareketleriniz beni oldukça mahcup etmişti. Ama içten, heyecanlı ve yüzünüzde gülümsemeyle benimle konuşmaya devam etmeniz karşısında, içimden ‘İyi ki bu insanla tanıştım.’ diye bir his geçmedi değil.”
Hasılı çok şeyler konuştuk kıymetli gençle... Ona davranışlarımızın kaynağının imanımızdan geldiğini, yüzümüze tebessüm taşıyan duyguları imanın tetiklediğini, yaşayabildiğimiz örnek davranışların en muhteşemlerinin Hazret-i Peygamberden (asm.) geldiğini samimice anlattım.
Ve zaman zaman da, bu ve benzeri konularda sohbetlerimizin olduğunu ona açtım. Kesinlikle katılmak istediğini belirtti. Onun için cep telefonlarımızı aldık birbirimizin.
Yaşananlar, beni de onu da çok mutlu etmişti.
Gence gülümseyerek, ‘Varmış bir hikmeti...’ dedim.
O da, abi kusura bakma ama, ‘Ya, iyi ki de ayağına bastım...’ diyeceği geliyor insanın, yoksa sizinle nasıl tanışacaktık.’
Gündemli olmazsa avlanıyor insan
Gündemli durunca, her şey sizin gündeminize göre gelişiyor. Avcının tetikte beklediği gibi... Yani bir sebep olsa da, birisiyle Kur’ân’ı konuşsak, birisiyle Resulullah’ı konuşsak, iman etmenin hazzını konuşsak diye bekleyişler birer duâ hükmüne geçiyor.
Yoksa piyasada o kadar çok, ‘Nasıl tuzağa düşürürüm, nasıl avlarım, nasıl imandan, dinden koparırım.’ diye bekleyenler var ki... Küfür avcıları tetikte beklemiyorlar, sürekli atışlar yapıyorlar. Ya biz...
Gündemli olmazsa, avlanıyor insan.
**
Gençle olan gelişmelerden sizleri bilgilendireceğim efendim.
Yaz ayları, çok güzel gelişmelere gebe... Sizlerden de haberler bekliyorum.
Haydin hayırlısı bakalım.
Dikkat! Birileri ayağınıza basabilir!? Ya da siz birilerinin ayağına basabilirsiniz.
Karşılaştığımız her bir vakıa, Sünnet-i Seniyye ölçüsünde yaşama fırsatlarından başka ne olabilir ki?
07.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|