Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mikail YAPRAK

Dünyanın bütün güzelliklerini buraya getirin



Bismillah” ile yazıma başlarken, bu nurlu sitenin, bu nur sitesinin, bu âlem-i İslâm sitesinin, kısacası sonsuz beka âlemi dahil onsekiz bin âlemden haber getirecek bu hakikat sitesinin açılışına saniyeler, dakikalar ve saatler vardı, ama gün yoktu, günler yoktu. Bunu da www.saidnursi.de sitesini açmak istediğimde görmüştüm. Kaç saat, kaç dakika ve kaç saniye kaldığının haberini veriyordu. Saniyelerin hızına bakarak başladım. Elim dolaştı, zihnim karıştı. Dakikaların hızına dönünce rahatladım. Ama saatlerin akış hızına göre yazmaya vaktin müsaadesi yoktu. Zira bu “açılış” sinyalini veren zatın, günler öncesinden bize tevdi ettiği vazifeyi, zamana havale edişimden bu ana kadar günler gelip geçmişti sessizce ve hızla. Şimdi bu hızlı akış sinyalini, yeni sitemiz veriyordu, Abdullah veriyordu herkese..

Aslında herkesin; siteyi bilecek ve tanıyacak olan herkesin birer Abdullah olması gerekmez mi? Haddizatında hepimiz birer “abdullah” değil miyiz? Bilsek de, bilmesek de... Ama içimizden biri olan bu “abdullah”, iyi bilmişti bunu, ruhunun derinliklerine, cisminin iliklerine kadar. Hepimiz adına hepimiz için, gecesini gündüzüne katmıştı. Uyumamıştı ve uyutmamıştı. Gecelerini aydınlatmıştı, gündüzlerimizin kararmaması adına, evlerimizin kabirlere dönüşmemesi adına... İmanımız adına, Kur’ânımız adına... Bu alana el atılmalıydı, esaslı ve kalıcı olarak. Zira her alanda olduğu gibi, medyada da tahribat had safhada. Medyanın menfi elleri ahtapot gibi en mahrem alanlarımıza uzanmış vaziyette. Çocuklarımızın, gençlerimizin istikballerini, ebedî hayatlarını mahvedecek boyutta bir kuşatılmışlık var. Öyleyse gazete, dergi, radyo ve diğer yayınlara ilâveten internet sitelerimiz de olmalı değil mi?

Açılan bu siteyi, canlı tutmak, diri tutmak, yeni tutmak ve hep yenilerle donatmak ise, bütün “abdullah”ların, yani hepimizin boynumuzun borcu olmalı. Sadece Abdullah Efe’nin değil..

Bu site için emeği geçen ve geçecek olan herkesten Allah razı olsun.

***

Televizyon çıkmadan önce radyo bir harikaydı. Bu harikalar zinciri devam etti ve edecek.

Şimdi haberleşme aracı olarak internet en harika!

Bu harikaları temsilen dünyamıza giren radyoya, Ahirzaman Müceddidi şöyle dikkat çekmişti. İşte aşağıdaki radyo tarifi üzerinden bütün kitle iletişim vasıtalarına bakalım. Bu vasıtaların, aslında insanlığın menfaati ve yüce hakikatların daha iyi anlaşılması için bize hediye edildiğini bilelim:

“Radyo bir nimet-i İlâhiyedir (İlâhi nimettir). Elbette ve elbette beşer (insanlık) bu büyük nimete karşı umumî şükür olarak o radyoları her şeyden evvel kelime-i tayyibe (çok güzel ve hayırlı sözler) olan başta Kur’ân-ı Hakim, onun hakikatları, iman ve güzel ahlâk dersleri ve beşere lüzumlu ve zaruri menfaatlarına dair kelâmatları olmalı ki o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse beşere zararlı düşer.”

“Kardeşim, biz kendi kendine hareket edenlerden değiliz, biz inayet altındayız. 1400 sene evvel mübarek bir ümmî ve öksüzün eliyle o zamanın krallarının, sultanlarının muhalefetine rağmen, bütün dünyada ilân edilen İslâmiyet nasıl yayılmışsa, Risâle-i Nur da Hz. Ali’nin Celcelutiye’sinde bildirdiği gibi, gizliden gizliye inkişâf edecek, ona müştak Risâle-i Nur Talebeleri vasıtasıyla da dünyaya Kur’ân’ın hakikatları ilân edilecektir. Nasıl ki, önce kalemle sonra teksirle olduğu gibi, yakın bir zamanda matbuat ve radyo vasıtasıyla olacaktır.”

İşte radyo ve matbuat üzerine yapılan bu hakikatli yorumları alıp internete tatbik etmek, hakikati gücendirmez, bilâkis yerinde bir tesbit olur.

***

Hani, “Dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin” demişti ya, ölürken bir köy öğretmeni ta 1949’larda.. Bu güzel söz, onun son sözleri olmuştu ya, inşaallah kelime-i şahadetle beraber... Hani kendisi yıkılan okul duvarının altında kalmış da, çocuklara ve mesleğe olan aşkı asırlara tevdi edilmiş ya... Hani şair de onun bu sözlerini şiirleştirerek bir hoş sâdaya dönüştürmüş ya..

Biz de dünyanın bütün güzelliklerini buraya getirin, diyoruz. Sadece dünyanın değil, madde ve mânânın güzelliklerini... Ahiretin güzelliklerini, diyoruz.. Güzel insanları bu siteye çağırıyoruz. Dualarla, hediyelerle açılışa katılalım. Linklerde, belli alanlarda vazife almak aşkıyla buraya koşalım. Bütün güzelliklerimizle, değerlerimizle dünyaya açılalım. Merak ettiğimiz her şeyi burada bulabilelim. Başka kapılara el atmayalım. Hani bizim merakımızı da nelerin celbedip nelerin celbedemiyeceğini bilmeyen yoktur. “Amerikanın tavukları, Zühal’in etrafındaki halkalar” cinsinden meraklarımız olamaz. Heva ve hevesten izn-i İlahî ve hıfz-ı ilahî sayesinde uzağız. Ve Kur’ânın bildirmesiyle biliyoruz ki:

“Bütün güzel sözler O’na yükselir.”(Fâtır Sûresi, 10.)

İşte yeni sitemizin açılışı mübarek Mevlîd Kandili’ne denk geldi. İki Cihan Serveri Efendimiz’in (asm.) dünyaya teşrifi, kâinatın en büyük hadisesidir. Âlemlerin merakla ve sevinçle beklediği o zat-ı mübarek, kendisine indirilen Kur’ân ile kâinatı ve âlemleri okumuş, sırlarını çözmüş ve idrakimiz nisbetinde bize de bildirmiş.

Dünyanın bütün güzelliklerini bu siteye davet ediyoruz ya... Bakınız güzelliğe ki, bir çok güzel buluşmalar üst üste geliyor. Bir taraftan Mevlid Kandili ile her tarafta Kutlu Doğum Haftası kutlamaları başlarken, Ahirzaman Peygamberi Aleyhissalatü Vesselâm Efendimizin hakikî bir varisi olan Üstad Said Nursi’nin vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle anma programları yapılıyor, Kur’ân-ı Kerimler okunuyor, salât ü selâmlar getiriliyor.

Bu feyizli buluşmalarla birlikte yola çıkan yeni sitemizin hayırlara vesile olması ve anma programlarında kolaylıklar dileğiyle..

23.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.03.2008) - Batınının başörtüsü imtihanı

  (09.03.2008) - Bağlandığı yerden çözülsün

  (02.03.2008) - Çocuk hatip olursa

  (24.02.2008) - Bizi sevmelisiniz

  (18.02.2008) - Avusturya’da “başörtüsü”

  (10.02.2008) - Neymiş bu başörtüsü Ya hû!

  (27.01.2008) - Avusturya’da dine hakaretin cezası ve sandığa gömülmesi

  (20.01.2008) - Bu ses Avusturya'nın sesi değil

  (10.01.2008) - Yeni bir yıla giderken derin bir muhasebe

  (12.09.2007) - Uğurlu bir köy

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri