"Gerçekten" haber verir 18 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

Hamidîlik ve hakperestlik



Bir tarihî hadiseyi doğru anlayıp sıhhatli bir şekilde yorumlayabilmek için, evvelâ o hadise ile ilgili bilgilerin tamamına, hiç olmazsa ekserisine vâkıf olmak gerekiyor. Aksi halde hem yanılır, hem de yanıltırız ki, başkasını yanıltmanın vebâli bâzan çok ağır olur.

Mesuliyet hissi, dâvâ hassasiyeti, kişiyi daha dikkatli davranmaya sevk eder.

Bu tarz bir his ve hassasiyeti taşımayanlar ise, patavatsızca hareket ederler. Tuzları kurudur. Aklına eseni söylemekten, sathi bir nazarla derlediği bilgi kırıntılarını etrafa saçmaktan çekinmezler.

Bu gibi kimselerin faydadan çok zararı dokunur, etrafa. Tıpkı, güzelim mobilya takımlarını parçalayıp bunları kilo (çeki) ile satan oduncu misâli...

Oduncu, keresteci, mobilyacı farkı

Evet, tarih yorumcusu, bir mobilya ustası gibi nâzik ve hassas davranması gerekir. Mobilyacı, aynı zamanda bilgi ve birikim sahibidir. Tecrübeli ve sabırlıdır. Elindeki malzemeyi en iyi, en güzel, en san'atlı şekilde kullanarak, başkasının istifadesine sunmaya çalışır.

Sathî ve zahirî bir nazarla bakıldığında, oduncu, keresteci ve mobilyacı arasında benzer irtibat noktaları bulunabilir. Ancak, gerçekte bu meslek sahipleri arasında çok büyük farklar var.

Meselâ, bir ağaç gövdesi, oduncunun elinde on liralık bir kıymet kazanırken, aynı ağaç kerestecinin elinde yüz lira, mobilyacının elinde ise bin lira kıymet kazanır.

Hatta, mobilyacılığın da çok farklı dereceleri vardır ki, eserin kıymetini emek ve ustalık maharetinden anlayanlar bilir.

Hamidîlik sıtması

Son zamanlarda Sultan Abdülhamid merkezli fikir serd edenlerin sayısında bir artış gözlemleniyor. Bunların bir kısmı, konuya özellikle Bediüzzaman Said Nursî'yi de dahil etme çabası içinde görünüyor.

Hemen ifade edelim ki, bunca fikir sahipleri arasında "mobilyacı hassasiyeti" ile hareket edene maalesef rastlayamadık. Çoğu, meseleye ya oduncu, ya da keresteci mantığıyla bakıyor.

Sultan II. Abdülhamid'e düpedüz düşman nazarıyla bakanları bir tarafa bırakalım. Ona dostça yaklaşanlara bakalım.

Bilirsiniz ki, dostun da akıllısı, erdemlisi, hakperest olanı makbuldür. Akılsız, dengesiz, tarafgir tabiatlı dostlar, en az düşman kadar zarar verir.

Bunlar, Sultan Abdülhamid'i övelim derken, aslında zımnen yeriyorlar. Sultan'a bağlı veya tabi olmayanları yerelim derken de, aslında hak ve hakikati yerenlerin durumuna düşüyorlar.

Buna gerçek anlamda "Sultan Abdülhamid dostluğu" denemez; olsa olsa buna "Hamidîlik sıtması" denir. İşte, bu "Hamidîlik sıtması" nüksedenlere bakıp görüyoruz ki, bunların çoğunda Sultan Abdülhamid'e karşı Bediüzzaman Hazretlerinde bir hata, bir yanlış arama saplantısı var.

Ellerinde ciddiye alınabilecek hiçbir delil olmadığı halde, meselâ diyorlar ki: "Said Nursî, başlangıçta Sultan Abdülhamid'e karşıydı. Onun Mutlakıyet idaresini istibdat şeklinde görüyordu. Sonradan nedamet etti, yaptığı hatadan pişmanlık duydu, bir bakıma Abdülhamid'den özür dilemiş oldu."

Bu saçma fikirde inat edenlerin ileri sürdükleri yegâne gerekçe, muhterem Mustafa Sungur'un hatırasından naklettikleri Üstad Bediüzzaman'ın güyâ şu sözüdür: "Keçeli Said, sen şefkatli bir padişaha müstebit diye itiraz etmiştin. Onun cezası olarak şu dehşetli istibdadın cezasını çek bakalım."

Evvelâ: Böyle bir söz, Nur Külliyatına dair hiçbir eserde geçmiyor.

İkincisi: Nakledilen söz doğru kabul edilse dahi, Said Nursî'nin, Sultan Abdülhamid'in şahsından ziyade takip ettiği siyaset şekline itiraz ettiği ve onun devr–i siyasetini "zayıf istibtad" şeklinde tarif ve tavsif ettiğini, bundan da asla nedamet etmediği su götürmez bir gerçektir. (Bkz: İki Mekteb–i Musibetin Şehâdetnânesi, üstelik Mukaddime'nin ilk cümlesi.)

Üçüncüsü: Said Nursî'nin daha sonraki "şiddetli istibdat"tan söz etmiş olması, Sultan Abdülhamid'in "zayıf istibdat" siyaseti ortadan kaldırmaz ve onu bu cihetiyle mâsum göstermez. Tıpkı, Cumhuriyet devrindeki "mutlak istibdad"ın, İttihat–Terakki hükümetinin "şiddetli istibdad"ını ortadan kaldıramadığı gibi...

Dördüncüsü: Said Nursî'nin eski ve yeni eserlerinin tamamı meydandadır. Bunların hiçbirinde Sultan Abdülhamid'in şahsına yönelik hakaretamiz bir sözü yoktur. Dolayısıyla, kalkıp özür dilemeyi gerektirecek bir sebep de yoktur. Ancak, bu eserlerin tamamında gördüğümüz Sultan Abdülhamid devri siyasetini tenkit eden sözler, aynen olduğu gibi duruyor. Bu hususta en ufak bir tereddüdü bulunanlar, 1958'lerde bizzat Üstad Bediüzzaman'ın konrolünden geçtikten sonra basılan Tarihçe–i Hayat isimli eserin ilgili bölümlerine bakabilirler.

Bir sonraki yazıda, Said Nursî'nin İstanbul'a geliş mâcerasına değinmeye çalışalım.

Tarihin yorumu 18 Nisan 1960

Tahkikat Komisyonu

Demokrat Parti Meclis grubunun teklifi üzerine bir "Tahkikat Komisyonu"nun kurulmasına karar verildi.

Bu komisyon, anamuhalefetteki CHP ile bazı basın–yayın organları tarafından, iktidarı hedef alan kışkırtma ve ayaklanmaya teşvik hareketlerini araştırmak maksadıyla teşkil edildi.

CHP lideri İsmet Paşa, bu girişime şiddetli tepki gösterdi. Bunun demokratik rejimi baskı altına almak olduğunu iddia etti.

Ancak, 40 gün kadar sonra (27 Mayıs) açıkça anlaşıldı ki, Demokratların iktidarını silâh zoruyla devirmek için, gerek CHP ve gerekse bazı basın–yayın organlarının merkezlerinde ciddî faaliyetler sergilenmiş.

Bazılarının hâlâ söyleyip durduğu "Tahkikat Komisyonu, darbeye gerekçe oldu" şeklindeki iddianın doğruluk payı yoktur. Zira, 27 Mayıs Darbesinin, kırk gün değil, çok daha önceden düşünüldüğü ve planlandığı ortaya çıktı.

18.04.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.04.2009) - Vasiyete rağmen...

  (15.04.2009) - Yakın tarih kaynakları

  (14.04.2009) - Meşrûtiyeti mahvedenler

  (13.04.2009) - Bursa’da mânidar tevâfuklar

  (04.04.2009) - Âzamî tasarruf ve tedbir zamanı

  (02.04.2009) - Siyaset durulmuyor

  (01.04.2009) - Tire'de örnek bir tablo

  (31.03.2009) - Anketler yanıldı, yanılttı

  (30.03.2009) - Sandık ve tabut

  (28.03.2009) - Kısa ve net

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis