Türkiye'de yaşanan, derin ve yıkıcı izler bırakan 1994 ve 2001 krizini önceden haber verenler, ne vatan hainiydiler, şom ağızlıydılar, ne de felâket tellâllığını yapıyorlardı.
O tarihlerde yaklaşan felâketi önceden fark edenler, fark etmeyenlerden belki daha az durumdaydı. Ancak, yaklaşan bir musibetin ayak seslerini duymamak, devekuşu gibi başını kuma sokmak, bu tehlikenin bize ilişmeyeceğini göstermez.
Şimdiki durum ise, yakın tarihte yaşananlardan biraz daha farklı görünüyor. Şöyle ki: Türkiye ve dünyadaki iktisadî gelişmeleri takip eden tarafsız uzmanların ekseriyeti, asıl büyük krizin önümüzdeki süreçte ortaya çıkacağını ve sarsıcı etkisinin çok daha büyük olacağını ifade ediyor.
Tarafgir olmayan ve partizanca hareket etmeyen uzmanlar, giderek artan işsizliğe dikkat çekerek, bu tehlikeli gidişatı durduracak bir hazırlığın da mevcut olmadığını hatırlatıyorlar.
İşsizliği durdurup dizginleyecek faktörlerin başında tüketime değil, üretime dayalı yatırım ve istihdam alanları gelir.
Ne yazık ki, bu sahada ürkütücü bir boşluk var. Bir yandan işsizler iş bulamazken, bir yandan da fabrikalar ve sair işyerleri daralmaya, işçi çıkarmaya, hatta kapanmaya doğru gidiyor.
Geçen gün, haciz işlerini takip eden tarafsız bir avukatla görüştük. Kendi ifadesine göre, geçen sene ayda 200 kadar protesto edilmiş çekli–senetli haciz işlemini takip ederken, bu yılki işlem hacmi daha şimdiden 300'ü geçmiş durumda.
Yine onun öngörüsüne göre, durum daha da kötüleşmeye doğru gidiyor.
Aynı realiteyi, huzurda bulunan büyük bir mahallenin muhtarı da iç çekerek teyit ve tasdik etti. Muhtar, ayrıca yazılı adresteki şahıslara ulaştırılamadığı için kendilerini bir şekilde meşgul eden haciz evrakından artık usandığını ve sıtkının sıyrıldığını ifade etti.
Tamam, dünya genelinde bir ekonomik kriz dalgası var. Ancak, en yetkili ağızlardan Türkiye'yi teğet geçeceği söylenen bu krizin çok daha yıkıcı etkilerinin yeni yeni ortaya çıktığı ve bilhassa yılın ortalarından itibaren bunun bâriz şekilde yaşanacağı, analistler ve iktisatçılar tarafından ifade ediliyor.
Bize müracaatla, çaresizlik içinde iş arayan ve kendi sahasında iş yapmak isteyen meslek sahiplerinin adeti o derece çoğaldı ki, bu tabloya bakıp üzülmemek, endişe duymamak elde değil.
İş bulmak gibi, iş yapıp para kazanmanın da alabildiğine zorlaştığı şu zaman zarfında, özellikle iktisatlı yaşayış ve tasarruf tedbirleri alma noktasında âzami derecede dikkatli davranmak gerekiyor.
Şimdilik, merde–namerde muhtaç olmadan geçinebilmenin bir başka çaresi maalesef ki görünmüyor.
Aslında, her zaman için iktisat ve tasarruf içinde kalarak hayatı idame ettirmeli. Ancak, özellikle şu günlerde ve önümüzdeki dönem itibariyle, iktisat düstûrlarına âzami derecede riayet edilmesi lâzım diye düşünerek, herkesin âzami derecede tedbirli davranması gerektiği hususunu bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Tarihin yorumu 4 Nisan 1979
Butto ve idam gerekçeleri
Kardeş Pakistan'ın devrik başbakanı Zülfikâr Ali Butto, darbeciler tarafından idam edildi.
1928 doğumlu Butto, 1971–73 yılları arasında Pakistan'da devlet başkanlığı, ardından dört yıl müddetle başbakanlık yaptı.
Butto'yu siyaseten mağlûp edemeyeceğini anlayan başka maksatlı iç ve dış odaklar, dindar orduyu onun aleyhine sevk ederek 1977'de iktidardan düşürdüler. Tıpkı, 1960 Türkiye'sinde olduğu gibi...
Darbeciler tarafından uzun süre yargılanan Butto, nihayet 1979'da idamına hükmedilerek 4 Nisan günü darağacına gönderildi.
Demokrat Butto'yu idam ettirenler, din adına darbe yapmışlar ve öyle de hareket ettiklerine inanıyorlardı.
Ancak, işlenen cinayetin dinle–imanla bir alâkası yoktur. Zira, İslâma göre askerin siyasete karışmak gibi bir görevi yoktur ve olamaz. Askerin vazifesi başkadır. Onun vazifesi, bilhassa haricî taarruz ve tecavüzler karşısında durmak ve yurdun sınır emniyetini muhafaza etmektir.
Ne var ki, darbeciler, her ülkenin şartlarına uygunluk arz edecek şekilde cinayetlerine kılıf hazırlıyorlar ve bir ölçüde zahirperestleri aldatarak kendilerine taraftar topluyorlar.
Türkiye'deki darbelerin gerekçesi de başka başka olmuştur: İrtica, anarşi, kardeş kavgası, vesaire...
Oysa, gerekçe ne olursa olsun, darbeler, bir ülke ve millet için ihanet derecesindeki cinayetlerdir. Zahiri, yani kandırmaca faydasının bin misli kadar zararı vardır.
Türkiye'de olduğu gibi, Pakistan'da durum aynıdır.
Butto'nun ardından, kızı Benazir siyasete atıldı ve iki kez başbakanlık yaptı. Ancak, o da 27 Aralık 2007'de bir sûikasta kurban gitti. Şimdi ise, Pakistan'ı Butto ailesinin damadı yönetiyor.
Temenni ediyoruz ki, Türkiye gibi Pakistan'da da artık darbelerin ve kanlı cinayetlerin sonu gelmiş olsun.
04.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|