Faruk ÇAKIR |
|
Terör kuyusu kurusun |
Hepimizin başına ‘belâ’ olan kanlı terör hadiseleri bir türlü bitmek bilmiyor. Hele hele ‘karakol’ların basılması ve askerlerimizin şehit edilmesi vicdanları yaralayıp, yarayı derinleştiriyor. Her seviyedeki ‘yetkililer’den talebimiz şudur ki, aranızdaki ‘kavga’yı bir yana bırakın ve hak, hukuk, adalet ve insaniyet çerçevesinde bu ‘belâ’yı def edin. Vatandaşın ‘şu kabahatli, bu kabahatli’ tartışmasını izlemesı ne yazık ki neticeyi değiştirmeye yetmiyor. Bir durup bir tırmanan terör hadiseleri ‘patronlar klubü’nü de teyakkuza sevk etmiş. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Bandırma Sanayici ve İşadamları Derneği’nin ev sahipliğinde Bandırma’da düzenlenen Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu Başkanlar Konseyi Toplantısı’nda konuşurken şöyle demiş: “Her şey bir yana bir anne olarak içim yanıyor. Uzak, puslu karakollarda vatanı savunmak üzere görev yapan, pisi pisine pusuya düşen gençler için içim yanıyor. Yıllardır terörle mücadele uğruna can veren ama sonuç alamayan güvenlik güçleri için vicdanım sızlıyor. Bir türlü demokratik düzenlemeleri hayata geçirip problemi çözemeyen hükümetler yüzünden canım yanıyor. Çocuklarımızın eğitimine harcayamadığımız paraların kat ve kat fazlasını onları bizlerden çalan bir şiddet ortamına harcıyoruz. İçim buna da yanıyor. (...) Açılımsa tam açılım olsun. Gerçek, samimî, bütünlüklü... Çetelerden temizlenecekse Türkiye, tarafsız olsun, hepsi temizlensin. Sınır karakollarında gençler çaresizce sıralarını beklemesin.” (AA, 4 Mayıs 2010) “Terörü önlemek için ne kadar para harcansa azdır” demek mümkün, ama bu harcamalar boşa gitmemek kaydıyla... Yıllardan beri terör ile mücadele ediliyor ve maalesef bu güne kadar kalıcı bir çare bulunamadı. O halde Türkiye’yi idare edenlerin yapması gereken şey, bu mücadelenin doğru bir şekilde yapılıp yapılmadığını tartışmak olmalı. “Yaparız, ederiz, kökünü kazıtırız” demekle netice alınmadığı bunca yıllık tecrübe ile anlatılmış olsa gerek. Uygulanan ‘tedavi’ ile arzu edilen netice alınamıyorsa, tedavinin şeklini değiştirmek lâzım. Bunu yapmak çok mu zor ki Türkiye’yi idare edenler buna yanaşmıyor? Yanaşmamak bir tarafa, “Acaba uygulanan tedavi yanlış mı?” şeklindeki sorulardan rahatsız olanlar bile var. Şunu unutmamak lâzım ki, ‘terör’ün yaygınlaşıp alevlerinin her tarafı sarması yarım asrı aşan yanlış icraatların neticesidir. Dolayısı ile bir asra yaklaşan yanlışları kısa sürede def etmek mümkün değil. Fakat önemli olan yanlışların farkına varmak ve doğru teşhis ve tedavide karar kılmaktır. Geçmişte yapılan yanlışlardan yeterince ders ve ibret alınmadığı anlaşılıyor. Bazı rütbeli şahısların “Terörle mücadelede yanlışlar yaptık” demesi tek başına neticeyi değiştirmiyor. Yanlışlar yapıldığı kabul ediliyorsa, bu yanlışlarda ısrar edilmemesi gerek. Terör kuyusunu kurutup akan kanı durdurmak Türkiye’nin birinci öncelikli maddesi olmalı. Aksi halde ne “Büyük Türkiye” ne de “Hür ve demokrat Türkiye” hedef ve idealine ulaşmak mümkün olmaz. İç ve dış mihrakların doğrudan ya da dolaylı olarak terör ateşini alevlendirmesi de zaten bunun için değil mi? “Aile ocakları” değil, terör kuyusu ve ocağı sönsün... 05.05.2010 E-Posta: [email protected] |