M. Latif SALİHOĞLU |
|
Medrese yasak; camiler satışta |
Başbakan R, Tayyip Erdoğan'ın özellikle son günlerde İsmet Paşaya yüklenmesi, Halk Partilileri çileden çıkarıyor. Öfkeden küplere biniyorlar. Hop oturup hop kalkıyorlar. Ancak, yine de oturaklı bir cevap veremiyorlar. Söyledikleriyle inandırıcı olamıyorlar. Adeta çırpındıkça batıyorlar. Zira, Erdoğan'ın İsmet Paşa hakkında söylediği şeyler doğru. Hatta, az bile... Gerçek şu ki: Paşa, kendini "Millî Şef" diye ilân ettirmiş, bal gibi diktatörlük yapmış, muhaliflerini ezmiş, taraftarlarını kayırmış, camileri satışa çıkarmış, mülkiyetini şahıslara peşkeş çekmiş, tek parti devrinin en uzun süreli (12 yıl) Başbakanı olmuş, vesaire... Dolayısıyla, Erdoğan, İnönü hakkında ne dese eksik kalır, ne söylese az gelir. Paşanın taraftarları istediği kadar kızıp köpürsünler, istediği kadar küplere binsinler; yaşanmış gerçekleri asla değiştiremezler. Dahası, öfkeyle kalktıkça zararla otururlar... Sessiz kalmaları ve söylenenleri içine sindirmeleri en doğrusu.
Zevkten dört köşe olanlar
Bu arada, CHP'lilerin sinir küpü olduğunu gören AKP'liler de, zevkten adeta dört köşe oluyorlar. Sevinmelerinin sebebi şu: Liderleri Erdoğan, M. Kemal üzerinden habire İsmet Paşayı vuruyor: "Atatürk iyi, İsmet kötü", hatta "M. Kemal dine yakın, İsmet Paşa ise dinden uzak" demeye getiriyor. Meselâ, evvelki gün sarf ettiği şu sözler, bu yaklaşım tarzının en açık bir delili: "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İsmet İnönü'ye yazdığı o mektuptaki o incelik var ya... Ah ah! O mektubu iyi incelemek lâzım. Teferruatına girmeyeceğim. Hani diyor ya: 'O camiler, kervansaraylar askerlerden boşaltılsın...' Sadece o değil, orada daha başka şeyler de var. Onu eğer incelersek, araştırırsak onların içinde nelerin olduğunu görürüz. O tarihî eserlerimiz ahır olarak kullanılıyordu." İşte biz de bu konuyu inceleyip araştırdık ve son derece çarpıcı bazı gerçeklerle yüzyüze geldik. Bizi Sayın Erdoğan'la bilhassa M. Kemal hakkında neredeyse yüz seksen derece farklı düşünmeye sevk eden o dönemin tarihî ve mânevî gerçeklerini burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki: Tarih: 19 Şubat 1931. M. Kemal, Adana'dan Konya'ya gelmiş, burada bazı incelemelerde bulunuyor. Aynı gün, Başbakan İsmet Paşaya "âcil ve mühim" koduyla gönderdiği telgrafta özetle şunları söylüyor: 1) İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak, ihmaller yüzünden harap hale gelmiş bu eserlerin muhafazaları için, hariçte (Avrupa'da) tahsile gönderilecek uzmanlara ihtiyaç vardır. 2) Konya'da, asırlarca süren ihmaller sebebiyle harabeye dönen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri sayılacak kıymette bazı binalar vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alâeddin Camii, Sahipata Medrese, Cami ve Türbesi... derhal ve âcilen tamire muhtaçtır. Bu âbidelerin, evvelâ asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin mütehassıs zevât nezaretiyle tamirinin temin buyurulmasını ricâ ederim. Gazi M. Kemal
İşte bu tarihî vak'ayı hatırlatan Başbakan Erdoğan, günümüz insanlarına esasında şu mesajları vermek istiyor: "M. Kemal, harabeye dönen ve bir kısmı ahır olarak kullanılan camilerin, mescidlerin, medreselerin, kervansarayların içlerinin boşaltılarak restore edilmesini istemiş. İsmet Paşa ise, hiç oralı olmamış ve bu isteğe kulak asmamış. Çünkü, İsmet Paşa dine muhalif, Atatürk ise dindar. Atatürk'ün isteğini, 75 yıl sonra biz yerine getirdik..." Evet, sayın Erdoğan'ın özellikle nazara vermek istediği mesaj, aşağı–yukarı bundan ibarettir. Ne var ki, işin doğrusu ve hakikatin mahiyeti bu mesajdan ibaret değildir. Hatta, verilmek istenen bu mesajla, hakikatin çehresi tersyüz edildiği dahi söylenebilir. İşte buna dair gerekçelerimiz: 1) M. Kemal, "mühim" bir işin "âcilen" yapılmasını isteyecek de, İsmet Paşa bunu yapmayacak, hiç oralı olmayacak, öyle mi? Hem de 1931 senesinde... Böyle bir safsataya kim inanır? Hangi vukufiyetsiz, muhakemesiz kişi buna inanır, yahut ihtimal verir? İsmet Paşa, tâ 1937'ye kadar, M. Kemal'in "âcil ve mühim" dediği hangi işi savsaklamış? Hangi meseleyi kulak ardı etmiş? Hangi ilke ve inkılâbın tatbikinden geri durmuş? Dahası, Şeyh Said Hadisesi ile başlayan, Menemen'le devam edip Dersim Harekâtıyla noktalanan o yüz bin başların gitmesi sürecini İsmet Paşa tek başına mı yönetti? Kendisi muharrik–i bizzat mıydı? Yoksa, kendisine emredileni mi yapıyordu? M. Kemal'in korkusundan titreyen, ödü kopan İsmet'in, cami, mâbet ve hatta ibadet meselesinde Atatürk'ün emir ve iradesinin dışında hareket ettiğini söylemek kadar abes bir iddia olamaz. 2) M. Kemal'in İsmet'e gönderdiği telgrafta cami ve medreselerden söz etmesi, bu eserlerin mâbed ve medrese olarak kullanılması anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Buna inanmak, saflığın da ötesinde birşeydir. Zira, o yıllarda tamir edilen veya ibadete açılan birtek cami yoktur. Gösterilemez... Tam aksine, binlerce cami resmî ilânlarla satışa çıkarılmış ve 1926'dan başlamak üzere bunlardan en az 3000 adedi şahıslara satılmıştır. (Bkz: Dr. Nazif Öztürk; "Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi" isimli kitap.) 3) Medreseler, 1924'te çıkarılan bir kànunla zaten yasaklanmış olduğundan, eski medreselerin yeniden aynı maksatla ihya edilmesi söz konusu dahi değildir. Dolayısıyla, telgrafta ismi zikredilen medrese ve sair mâbedler, yapılış maksadı için değil, müze yapılmaları gayesiyle tabir edilmeleri istenmiştir. 4) Türkiye'de acaba hangi cami "fethin sembolü" Ayasofya ile mukayese edilebilir? Ayasofya'nın mâbed olmaktan çıkarılarak müze haline getirilmesi, acaba tek başına İsmet Paşanın mârifeti midir? Yoksa, İsmet Paşa ve kabinesi, M. Kemal'in emir ve direktifleri doğrultusunda hareket ederek mi Ayasofya'nın mukadderatını değiştirdi? (1935) Evet, Ayasofya'nın melûl–mahzûn durumu, bu tür konularda en büyük, en bâriz, en çarpıcı örnektir. Bunu nazara almadan, yahut bundan tegafül ederek ahkâm kesen kimselerin söylediklerine hiç itibar edilir mi? 05.05.2010 E-Posta: [email protected] |