Saliha FERŞADOĞLU |
|
Yargısız infaz |
Amerika’da siyahîlerin bir zamanlar yoğun bir şekilde hissettiği baskıyı bugün dünyada hissetmeyenimiz yok. Kimileyin bir başörtülü, burkalı olarak kimileyin bir Filistinli, Iraklı… Bazen Afrika’da veya Asya’da doğduğumuz için dışlanıyoruz, bazen de kadın, erkek veya çocuk olduğumuz için... Görülen bu reva yüzünden sokaklarda, otobüslerde, üniversitelerde, resmî dairelerde keyfi uygulamaların esiri olurken tenimin simsiyah kesildiğini hissediyorum. Bizler, insanları anlamak için stereotipler oluşturup, her birini bir kategori üzerinden değerlendirmeye alışmışızdır. Her daim ezilmişizdir ve intikamımızı almak üzere de ezmişizdir. İnanç ve eylemleri bizimkilerden farklı olan insanları kolayca dışlayabilir; daha da ileri giderek kötü bir insan oldukları iddiasında bile bulunabiliriz. Kendimizden daha alt tabakaya mensup ilân ederiz onları, hem de hiç canımız yanmadan, vicdanımız sızlanmadan. Tam bu noktada Jane Elliot’un bugün bile çok tartışılan deneyi imdadıma yetişiyor. Jane Elliot, Iowa’da bir ilkokul öğretmeniydi. Hepsi kırsal kesimden beyaz Hıristiyan olan öğrencilerinin çok korunaklı bir ömür sürdüklerini ve dünyadan bihaber yaşadıklarını düşündüğü için onlara önyargı ve ayrımcılığın nasıl bir şey olduğunu, bizzat yaşatarak öğretmeye karar verdi. Amacını gerçekleştirmek üzere sınıfını göz rengi esasına dayalı olarak ikiye böldü; mavi ve kahverengi gözlüler… Mavi gözlü çocuklar kahverengi gözlü çocuklara göre daha üstündü; bu çocuklar daha zeki, daha şirin, daha güvenilirdi. Kahverengi gözlü çocuklardan özel atkılar giymelerini, böylece daha alt grubun bir üyesi olarak hemen tanınmalarının mümkün olacağını söyledi. Elliot, mavi gözlü çocuklara bazı imtiyazlar tanıdı; onlar teneffüslerde daha uzun süre oynayabiliyor, kafeteryada ilâve yemek alabiliyor, sınıfta da övülüyorlardı. Saatler içinde öğretmen sınıfında önyargılı bir toplum mikrokozmosu oluşturmuştu. Önceden birbiriyle samimî olan, çok iyi geçinen çocuklar gitmiş yerine birbirine iyi gözle bakmayan, düşman iki rakip grup gelmişti. “Üstün” mavi gözlü çocuklar kahverengi gözlü çocuklarla alay ediyor, onlarla oynamayı reddediyor, onları öğretmene şikâyet ediyor, onlar için yeni kısıtlama ve yasaklar getirilmesini istiyor. “Aşağı” kahverengi gözlü çocuklar sıkılgan, üzgün ve mutsuz olmuşlardı. O gün ders başarıları da düşmüştü. Ertesi gün öğretmen, göz rengiyle ilgili stereotipleri değiştirmeye karar verdi. Korkunç bir hata yaptığını, aslında üstün olanların kahverengi gözlü çocuklar olduğunu söyledi ve atkıları mavi gözlü çocukların takmasını istedi. İşler tersine döndüğünde kahverengi gözlüler büyük bir şevkle intikam aldı. Üçüncü gün akıllı öğretmen Jane Elliot öğrencilere bunun bir oyun olduğunu söyleyerek, önyargılı olmanın ve ayrımcılık yapmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu izah etti. Jane Elliot’un öğrencileri şanslıydılar. Böylesi zeki ve demokrat bir öğretmenin yaklaşımı sayesinde hayatı algılayış açıları olumlu bir yönde değişmişti. Öğretmen ahlâkî bir değer olarak bu anlayışı onların zihinlerine yerleştirirken farkında olmadan Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’nde dile getirdiği tavsiye ve tembihleri öğretmişti. Ne diyordu Peygamberimiz?(asm) “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.” Ne çabuk unuttuk, ne çabuk sırtımızı döndük ve kendi bildiklerimizi okuyarak buzdan ve kardan bir çölün içinde kaybolduk. Hepimiz direnişsizliğin sefil havarisi kesilirken yüreğimizin sesini susturduk. Ve biz birer kaybeden olduk… Kaybetmeyenler mi? Eminim ki, siz onları çok yakından tanıyorsunuz! 05.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (21.04.2010) - Düşler diyarında (14.04.2010) - Gülerken ısırılmak (07.04.2010) - Cevabını arayan soru |