Nimetullah AKAY |
|
Muhâkemât ile ortaya konulan hedef |
Risâle okumalarımızı düzenli bir şekilde devam ettirmek için arkadaşlarla kitapları sıraya koyduk ve birisini bitirince hemen diğerine başlayacak şekilde bir plan yaptık. Böylece belirli bir süre içinde Nur Külliyatı’nın tamamını okumak için her gün düzenli bir şekilde okumalarımızı devam ettiriyoruz. Şu satırları yazdığım anda okuduğum kitap ‘Muhâkemat’ adlı eserdir. Bu kitap Risâlelerin içinde ilk kaleme alınan eserlerdendir. Aynı zamanda Osmanlıca ibare ve kelimeleri diğerlerinden fazladır. Bu sebeple buradaki hakikatleri anlamak için oldukça fazla dikkat gerekmektedir. Yeni bir makale konusunu düşünürken aklıma ‘Muhâkemat’taki hakikatleri kendi ifadelerimle yazıya dökmek geldi. Çünkü buradaki hakikatler her şeyden daha çok ihtiyaç duyduğumuz meselelerin başında gelmektedir. Hayatımızdaki en önemli meselemiz, dinimizin gerçeklerini en iyi bir şekilde anlamak ve hayatımıza geçirmek olduğuna göre, bizim her şeyden önce İslâmı asrımızın idrakine en isabetli bir şekilde sunan Risâle-i Nur eserlerini anlamaya ihtiyacımız vardır... Muhâkemat’ın birinci makalesinden faydalanarak, bu eserin yazılış sebebini anlamaya çalışalım isterseniz. Anladığım kadarıyla şunlar ifade edilmeye çalışılmaktadır: “İslâmiyetin özünü terk ederek hep kabuğuna yani zahirine baktık ki, bu durum bizi yanlış yollara sevk etti. Böylece yanlış anlamalarla ve İslâma lâyık terbiyeden uzak kalmakla İslâm hakikatlerine lâyıkıyla değer veremedik. Böyle olunca İslâmın güzellikleri yerine şüpheler ve hayaller hayatımıza geçti. İslâmla ilgisi olmayan İsrâiliyat ve hurafeler dünyamızı kapladı. Bu hatamızın cezası olarak dünyada da zillet ve sefalete düştük. Bizi kurtaracak yine dinimizin merhametidir. O zaman dinimizden özür dileyelim ve dinimize olan bağlılığımızı yenileyelim. İslâmın kopmaz ipine hep beraber sarılarak işe başlamamız gerekir. İnancımız odur ki, İslâm hakikatleri neşv-u nema bulacak, taraftarları ve ona teslim olanlar zayıf da olsalar eninde sonunda muzaffer olacaklardır. Şuna inanıyoruz ki, istikbalde hüküm sürecek ve her kıt'ada mutlak hakimiyete sahip olacak olan yalnız İslâm hakikatleri olacaktır. Zira geçmişin vahşî sahralarında göçebe olan taassup ve taklit ile cahiliyye memleketinde bulunan kirlilikler ve baskıcı zihniyetlere İslâmın yüce şeriatı galip gelmeye başlamıştır bile... İslâmın inkişafına engel olan yabancılardaki taklit, cehalet, taassup ve din adamlarının baskısı ile bizdeki baskıcı zihniyetler, ahlâksızlıklar, hallerimizin karmakarışıklığı ve tembelliği netice veren ümitsizlik gibi hastalıklar, şimdiye kadar İslâm güneşinin aydınlığının dünyaya yayılmasına engel olmuşlardı. Eğitimin feyizli gayretleriyle ve fenlerin merdane himmetleriyle, gerçekleri bulma meyli, insana olan sevgi ve insaf meyli, dinimizin hakikatlerini görmemize engel olan manileri paramparça etmiş ve etmeye devam ediyor. Bizi dünya saadetinden, yabancıları ahiret saadetinden mahrum eden ve İslâmiyet güneşini perdelemeye çalışan, yanlış anlaşılmalar, çarpışma ve düşmanlık düşünceleri ve tarafgirliğin sebep olduğu muhalefetlerdir. Elbette köle efendisine, hizmetkâr reisine ve evlât babasına düşman olamazdı. İşte İslâmiyet fenlerin reisi ve mürşidi ve gerçek ilimlerin reisi ve pederidir. Ancak şimdiye kadar bu gerçekleri bilmediğimiz için bu durum bize ümitsizlik verdi ve bize medeniyet kapılarını kapattı. Bazen gelişmelerin ve ilerlemelerin dinin aleyhinde olduğunu sanarak, gerçeklere karşı ürktük ve çekingen davrandık.” Özetle yukarıdaki hakikatleri serdeden Üstad Bediüzzaman Hazretleri okuyuculara şu tembihte bulunmaktadır: “Ey Muhâkemat isimli eserimi mütalâa edip anlamaya çalışanlar. Bilin ki bu kitapla yapmak istediğim hizmet budur: En doğru yol olan İslâmiyeti göstermekle İslâmın hakikatlerini görmeyen din düşmanlarının ortaya attığı şüpheleri yüzlerine vurmak ve Müslüman olduğu halde ‘sadîk-i ahmak’ ünvanına lâyık olan ve dinde aşırı giden zahirperestlerin tevehhümlerini yok etmek ve asıl hakikat rehberi olan ve İslâm âleminin geleceğini diriltecek olan sırat-ı müstakimde (doğru olan yolda) zafer ümidiyle İslâm muhakkiklerine ve İslâma sadık olduğu kadar akıllı da olanlara yardım etmek ve kuvvet vermektir...” Görüldüğü gibi, ortaya konulan hedef, doğru olan İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık olan doğruluğu ortaya koymaktır. Bize düşen ise, sadece bu hakikatlerden istifade etmek... 05.05.2010 E-Posta: [email protected] |