"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Başörtüsü ve Üstünlerin nötralitesi

Ahmet BATTAL
18 Ağustos 2022, Perşembe
Üstün fırtınası geçti. Sağduyu ile değerlendirebiliriz.

Meşhur Psikolog Prof. Dr. Üstün Dökmen bir TV programında uzmanı olduğu bir konuda konuşurken konu bağlamında -ama başörtülülerin çoğalmasından rahatsızlığını da hissettirerek- başörtüsü meselesine de girdi ve maalesef ciddi bir hata yaptı. 

Psikologların danışanlara karşı nötr olması gerektiğini, sempati ya da antipati oluşturmadan ve empati seviyesinde kalarak bağ kurması gerektiğini anlatırken danışanlara karşı nötr olamayacakları için başörtülü uzmanların iyi bir psikolojik danışmanlık hizmeti veremeyeceğini, dolayısıyla psikologların simgesiz/başörtüsüz olması gerektiğini söyledi ve fırtına koptu. 

“Başörtüsü karşıtları grubu”nun muhalif siyaset erbabınca dahi desteklenmeyen söylemlerini geçelim. 

“Dinde hassas ama muhakemede noksan olanlar grubu”nun alelacele verdiği “trol tavrı” türünden “avamî” tepkiler o konuda maalesef Dökmen’i haklı çıkardı. 

Yeni Asya’nın temsil ettiği “sağduyu grubu”, konuya daha ziyade muhatabın öğrenip anlaması ve mümkünse fikir değiştirebilmesi çerçevesinde ve bilgilendirerek yaklaştı. (Nevzat Tarhan gibi uzmanlar kendilerince uygun cevapları uygun dille ayrıca verdiler). 

Biz konuşmanın tümünden şu bilgileri ve sonuçları çıkardık:

Üstün Dökmen konuya hürriyetler başlığından ve siyasi zaviyeden bakmıyor. Kamusal alanda ve kamuda başörtüsüne kategorik olarak “karşı” değil. Öğretmenin nötr olma mecburiyeti iddiasıyla başörtülü öğretmene karşı çıkanların aksine, öğretmenlerin başörtüsüne de karşı çıkmıyor. (“Milli Eğitim Bakanlığı izin verdiğine göre” diyerek aslında bir tereddüt beyan etti ama hayra yoralım.) Hanım hâkimlerin başörtülü olması ile ilgili olarak “uzmanı olmadığım bir alan” diyerek topu taca atıyor. 

Hatta M. Kemal’i seven olduğu gibi sevmeyenin de olabileceğini belirterek, bir danışmanın odasında M. Kemal portresi bulundurmasının da ilişkiyi empatiden uzaklaştırıp antipatiye dönüştürebileceğini ve dolayısıyla kaliteli bir danışmanlık hizmeti verilmesine engel oluşturabileceğini söyleyecek kadar demokratça bir yaklaşım içinde. Bu kısmı güzel. 

Ancak psikoloğun danışanı ile kuracağı ilişkinin ve desteğin verimliliğini nötr olmasına ve nötrlüğünü de psikoloğun dinî sembol taşımaması şartına bağlaması anlaşılabilir bir talep değil.

Üstelik bu konudaki fikrini izah ederken haç takan psikoloğun da kaliteli hizmet veremeyeceğini söyleyerek haç ile başörtüsünü kıyaslaması kendisinin başörtüsü konusuna tamamen yabancı olduğunu gösteriyor. 

Bilmeli ki başörtüsü, “göstermek” için takılmıyor. Müslüman hanımlar için “dinî tercihini gösteren” bir “sembol” değil. Haçla mukayese edilemez. Başörtüsü bir “farz”. İslam böyle bir din. (Esasen Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte de başörtüsü farzı var ama çağdaş etkiyle güme gitmiş.)

Başörtüsünün elbette sembolik bir yönü var. Ama buradaki “sembol” özel bir anlam taşıyan “şeair”. Toplumsal dinî motifler de denilebilecek şeairin bir toplumun “Müslüman toplumu” olduğunu göstermesini kötü ya da yanlış bir şey olarak sunmak, kendisini ne kadar üstün görürse görsün aklı başında hiçbir entelektüelin kârı değil. 

Dökmen’in de “ben de seviyorum” dediği M. Kemal tarafından yüz yıl öncesinden itibaren kotarılmış bir jakoben devlet projesi olarak başörtülülerin kamusal alandan uzak tutularak azaltılması ve son yirmi senede –kalitesi tartışılır biçimde de olsa- yeniden çoğalıp görünür hale gelmesi dinî, ideolojik ve siyasi bir konu. 

Başörtüsü ve görünür dindarlık İslam toplumunun en temel özelliği. 

Herhangi bir meslek mensubunun “görünür dindarlığı”nın engellenmesine “empati mecburiyeti” gibi kılıflar dikmek olsa olsa minareye kılıf uydurmaktır. 

Ailesinin “başörtüsü tak” baskısı sebebiyle ailesiyle ve hayatla uyum sorunları yaşayan bir genç kızın danışmak için sistemden randevu alarak gittiği psikoloğun “başörtülü çıkması” elbette üstünde düşünülecek bir risk. Ama sorun bundan ibaret. Ve çözümü belli: Tercih hakkı vermek. 

Diğer ihtimaller açısından çözüm net. En basit soru bile meseleyi halleder: Dindarlığı “görünen” danışan, dindarlığı görünmeyen ve hatta dinsizliği görünen uzman danışmanla nasıl olacak da nötr bir ilişki kuracak? O halde danışandan beklemediğinizi danışmandan neden bekleyebiliyorsunuz? Ya da danışmandan beklediğinizi danışandan da bekliyor musunuz? Evet ise yandı gülüm keten helva…

Okunma Sayısı: 1894
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • haydar karakuş

    18.8.2022 12:02:21

    Teşekkür ederiz. yerli yerinde bir yazı olmuş.

  • Hüseyin İlhan

    18.8.2022 08:30:09

    Üstün bey maalesef bilmediği alanda ciddi çam devirdi.Bu beyandan sonra samimi dindar bir kişi bu beye neyi,nasıl güvenerek danşır,yol gösytermesini ister.Zira üfleme ile soönecek ışıkla karanlıklarda yol alınmaz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı