Asrın içtimaî, siyasî hastalıklarının da tabibi Bediüzzaman şöyle bir teşhiste bulunur:
“Her vakit, husûsan bu zamanda ve bilhassa dalâletten gelen gaflet-i umûmiyede, siyaset ve felsefenin galebesinde, ve enaniyet ve hodfüruşluğun heyecanlı asrında büyük makamlar herşeyi kendine tabî ve basamak yapar. Hatta dünyevî makamlar için dahi mukaddesatını alet eder. Manevî makamlar olsa, daha ziyade alet eder. Umûmun nazarında kendini muhafaza etmek ve o makamlara kendini yakıştırmak için bazı kudsî hizmetlerini ve hakîkatleri basamak ve vesîle yapıyor diye itham altında kalıp, neşrettiği hakîkatler dahi tereddütler ile revacı zedelenir. Şahsa, makama faidesi bir ise, revaçsızlıkla umûma zararı bindir.” (Hizmet Rehberi, s. 86.)
Ne dersiniz, bugünkü siyasetçiler, özellikle dindar görüntüsü verenler; dini, imanı, mukaddesatını, hatta kadını, “yalan, dolan, menfaat, fitne, fesat” siyasetin sahasına çekip, sürüp, nasıl âlet ediyor?
Size çok çarpıcı bir örnek aktaralım: Seçim zamanı bir kardeşimiz, dostunun evindeki derse iştirak ediyor hanımıyla birlikte. Gecenin 23:00 sularında dersten çıkıyor. Hanımı da yanında. Tenha bir yerden geçerken, başörtülü bir hanım yalnız başına giderken görürler.
“Alalım!” der hanımı. Arabaya binince onları da kendi partilerinden sanarak anlatmaya başlar:
“27 gündür gözüme uyku girmedi. Ev ev dolaşıp partimizin iktidarı için çalışıyorum!”
Buyurun… Kadın siyasete “din, iman, Kur’ân hizmeti” gibi yapışmış.
Kadın, gündüz vakti, bir iki saat için derse, sohbete, camiye, vaaza gitmiyor; ama gece gündüz, ev ev dolaşarak partiyi, siyaseti anlatıyor…
Kadın parti teşkilâtlarında, kadın seçim sandıklarının başında, kadın “menfaat üzerine dönen canavar siyasetin” emrinde…
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarırsa, yuvalarından çıkıp “Deccalizmin/Süfyanizmin” kurguladığı, yönlendirdiği siyasete girerse beşerin hali ne olur?
Siyaset erkekleri “hırsız, yolsuz, rüşvetçi, ahlâksız” yaparsa, kadınları ne dehşet bir vaziyete düşürür!..