Acaba gösterdiğimiz olağanüstü hallerde payımız/katkımız var mı? Varsa ne kadardır? Son derece âciz ve zayıf olan, ihtiyaçları kâinatın her tarafına dağılan, aklı ve duyguları sınırlı olan insanın harika hallerdeki payı ne olabilir?
Bir çiftçi tarlaya tohum eker. O tohum, karanlık çamur içinde çeşitli kimyevî muamelelerden geçer, harika bir sebze meyveye veya ağaca dönüşür. Acaba çiftçinin katkısı, tohumu toprağa gömmekten başka nedir?
Tahıl, sebze ve meyvelerin meydana gelebilmesi için toprak, hava, su ve sair unsurlarla elementler lâzımdır. Bunların da meydana gelebilmesi için, dünyanın 23,5 derece eğik olup mevsimlerin düzenli bir şekilde oluşması gerekir. Bunun için de gezegenler yörüngelerinde şaşırmadan deveran etmelidir. Gezegenler için de milyarlarca yıldızı barındıran on milyarlarca Samanyolu olmalıdır. Bunun için de galaksilerin, guarkların ve ennihayet uçsuz-bucaksız kâinat fabrikasının çalışması icap eder...
Mesele burada bitmiyor: Kâinat tarlasının düzenli işleyebilmesi için unsurların, elementlerin ve yıldızlarla Samanyol’larının dönüşlerinin matematik, geometrik, fizikî, kimyevî hesapların, ölçülerin, hadsiz denklemlerin, sonsuz boyutların birbiriyle bağlantılarının kurulması gerekir! Özetle, bir atomun meydana gelebilmesi için kâinat fabrikası vazifesini hiç aksatmadan çalışmalıdır.
Bir elmanın yetişmesi için kâinat bir yana, bostancı bir yana! Ve bostancının payını çıkarıp ona verirsek, ne kadar düşer! İşte, ihlâs, gösterdiğimiz olağanüstü hallerde bile gerçekten de hiçbir dahlimizin, katkımızın olmadığını bilmemiz, anlamamız ve kabul etmemizdir.
Nasıl olabilir ki?... İnsan kendi iç organlarının işleyişlerinden bile yeteri kadar haberdar değildir! Lokmaları ağzımıza koyuyor, gerisine karışmıyoruz. Dolayısıyla keramet veya olağanüstü faaliyette insanın, istek ve meyilden başka hiçbir katkımızın olmadığının şuurunda olması, tohumu toprağa ekmemizden başka bir şey olmadığını ve her şeyi yaratan, idare ve sevk edenin kadir-i mutlak Allah olduğunu idrak etmemiz, bilmemiz gerekir.