Canım annem! İyi ki büyük diplomalar almamışsın. Büyük diplomalı kimi arkadaşlarımı tanıyamıyorum. Halının tozu; kötünün sözü bitmez, derdin. İşte bazıları üslûplarını birden bozdu.
Sakin olalım. Ateşe körükle gidilmez. Kanı, kanla yumazlar. Rüzgâr eken fırtına biçer.
Arada adalet gidiyor. Denge kayboluyor. Akıl ve kalp beraberliği unutuluyor.
Okuduklarımız çok zaman kitaplarda kalıyor. Firavun’a bile kavl-i leyyin varken; bu birbirimize het hüt; hiç şık değil...
Kötü söz, sahibinindir. Herkes aynada kendini görürmüş. Okuduğumuz kitaplarda bu kabalıklara izin yok.
Yarayı azdırmak mı istiyorsunuz; iyi etmek mi?! Yaraya diken değil; merhem sürülür. Merhem kelimesi de “merhamet” kelimesinden gelir. Merhameti mi kaybettik?! Hem hâkim hem savcı hem infaz memuru hem Cehennem olmayalım.
Hakikati bulmak o kadar kolay olsaydı; on binlerce peygamber gönderilir miydi!
Lütfen teenni... Lütfen sükûnet... Lütfen insan olduğumuzu bir dem unutmayarak... İnsanlığın her yerde muteber olduğunu bilerek...
Kalbimizi aynaların üzerine koyduğumuzda; utanmayacak işlerimiz düşsün oraya.
Samimiyet yani insanlık yani kalbimiz, vicdanımız ölürse; (diri) kalacak nedir elimizde!
Çok mu konuştum?! İçim yanıyor; kusura bakmayın, içimden geliyor. İçin için ağlıyorum. Böyle olmaz. Asık suratlar kaplayamaz bu toprakları. Bizim mizahımız var. Masalımız var. Hikâyemiz var. Tarihimiz, (beraber ağlayıp güldüğümüz bunca mazimiz) var.
Darbesiz bir ülke için ömrümü verdim. Birbirimizi darbelemeyelim. Yaşamayı unuttuk bu arada “yaşama ve yaşatma sevinci”ni...
Ebedî hayattan habersiz mi yaşıyoruz, ne!
Tuhaf, acı, mânâsız, saldırgan, alınmadık hınçlarımız var gibi hallerden, dillerden, öfkeli yaşamaklardan derhal, şimdi, hemen, kayıtsız şartsız, iş daha başka yerlere gitmeden, dünyamızı ve ukbamızı yakmadan dönelim; -kimse o- kendimize gelelim.
Derin bir nefes alalım. Hele bir yutkunalım. Havf ile reca/korku ile ümit arası gidip gelmelerden uzaklaşmayalım.
Kendimizi hep sütten çıkma ak kaşık; ötekini hep bulaşık görmeyelim.
Şu, toptancılığı bırakalım. Görmelerimizi, duymalarımızı, düşünmelerimizi ıslah edelim.
Safayı al; kederi at, ne oldu.
Her şeyin bir Hakk’a bir de halka bakan ciheti vardı ya!
“Güzel gören, güzel düşünür” diyordu ya kitap!
Bunları okumadık, duymadık, görmedik mi diyeceğiz?!
Gıybet, hakaret, suçlama, azarlama ile ne terbiye olur ne tebliğ...
Sözler’i okuyanların sözleri “s/öz” olur diye/bilirim. Hani bin kapılı saraydık! Ne oldu da kapısız, penceresiz kaldık? Okumayanlar gibi görmeye başladık, ha! Birader! Bir berbere gidelim; saçlarımız, suçlarımız dökülsün hele! O, önlü arkalı aynalarda önümüzü, arkamızı bir görelim. Görelim de atıp tutmalardan, bunca kardeşliği zarardan başka kârı olmayan şeyler ve kişiler adına oracıkta unutmayalım.
Gülümseyin lütfen! Çekiyoruuum, çektim!
Selâm ve muhabbetle...