Türk Müziği’nin tarihsel olarak bilinen en eski ismi olan Urmiyye’li Safiyüddin Abdülmü’min’den sonraki kurucusu, mimarıdır Abdülkâdir Merâgî. 1353 yılında Azerbaycan da doğmuş, Türk Musıkîsinin hem bestekârlık, hem de nazariyat (müzikoloji) alanlarında gelişmesinde ilk derecede etkili olmuştur. Anadolu Selçuklu müziği 1400’lü yıllara kadar etkili olmuşken, bu tarihlerden itibaren Osmanlı Türkleri artık Abdülkâdir Merâgî’nin çizdiği çerçevede bir tercih yaptılar.
Merâgî, din dışı musıkîde olduğu gibi, dinî musıkîde de eşsizdi. 8 yaşında iken hafız-ı Kur’ân olmuştur. Makasıdü’l Elhan (Nağmelerin Maksatları) isimli eserinde Meragî, babasının kendisine musıkî ve çeşitli ilimler öğrettiğini yazar. Camü’l-Elhan (Nağmeleri Toplayan) adlı kitabının girişinde ise şöyle der: ‘’Allah beni küçük yaşımda Kur’ân hıfzına muvaffak buyurdu. Bu şerefi elde ettikten sonradır ki musıkîye heves ettim. Musıkî üzerine yazılmış bütün kitapları yutarcasına okudum.’’
Çok genç yaşta müthiş bir bestekâr, müzik bilgini ve icracı (hanende ve udi) olarak parlamıştır. Yaşadığı devirdeki bir çok şair Meragî'yi övmüştür. Meselâ bir şair ‘’aklın hayali senin benzerini tasavvur bile edemez.’’ der. Merağî’nin vefatından 2 asır sonra yazan Kâtip Çelebi, onu musıkî ilminin iki zirvesi olarak niteler.
1435 yılında vefat etmiştir. Bestekârımızın eserleri Farsça olup, en çok bilinen ve sevilen Rast nakış karçe bestesi şu şekildedir:
Amed nesim-i subh dem
Tersem ki aza reşkuned
Tahrik i zülfü anbereş
Ez habı bî dareş kûned
Sultanıma sultanıma
Rahmet bekün her canıma
Endem ki can berleb resid
Hem rahi kün imanıma
Azerbaycan Müziği
Değerli müzik adamı ve sanatçısı dostum Ahmet Gürsel’in önemli bir kitap çalışması var. “Altaylardan Endülüs’e Müzik Yolculuğu” adını taşıyan bu eserde 15 ülke ve kültüre ait müzik kimliği, yaşantısı anlatılıyor. Onlardan biri olan Azerbaycan Müziği, özetle de olsa bu yazımızın konusunu oluşturuyor. Azerbaycan müziği bugünkü Türk müziğine çok yakın özellikler taşısa da büyük farklılıklar da var. Klâsik Musıkîye Azerbaycan’da ‘’meclisi‘’ ismi veriliyor. Halk Müziğine ise Çöl Musıkîsi veya Aşık Musıkîsi deniyor. Tar, rebab, kemençe ve keman kullanılan temel sazlardandır. Bugün Ermenistan’la Azerbaycan arasında yaşanan en önemli siyasî sorun olan Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan şairlerinin güzel sesli insanlarının yetiştiği bir sanatkârlar okulu vasfındadır. Rast, Nihavend, Mahur, Hicaz gibi makamlar daha çok kullanılır. Uzeyir Hacıbey, Emir Sabitoğlu Mahmudof, Müslim Mugavayev, Zeynep Hanlarova’yı son dönem yetişen sanatçılar arasında sayabiliriz.
Kabri yurtdışında olan bestekârlarımız
Ömrünü Türk Müziğine adamış müzik adamlarının bazılarının kabri kaderin bir tecellisidir ki memleketlerinden çok uzaklarda, başka ülkeler ve diyarlardadır. Onlardan dört tanesine kısaca yer verelim. Daha öncede ibretli hayat hikâyesine yer verdiğimiz Hammamizade İsmail Dede Efendi, 1846 yılında Mekke’de vefat etmiştir. Ölüm sebebi hac vazifesini yerine getirmek üzere gittiği Arabistan’da yakalandığı koleradır. Kabri Hz. Hatice’nin ayak ucundadır. Kanunî Hacı Arif Bey ise Yemen’de posta müdürlüğü görevinde bulunurken burada vefat etmiş, Yemen’de defnedilmiştir. Halife Abdülmecit Efendi ise Osmanlı saltanatının son veliahdı olmasının yanı sıra ressam ve bestekâr olup naaşı 1954 yılında Paris Camii'nden Medine’ye taşınmıştır. Mezarı Harem-i Şerifte Hz. Peygamberin (asm) ayak ucuna yakın bir yerdedir. Vehhabi usûlüne göre defnedilmesi dolayısıyla mezar taşı bulunmamaktadır. Son Osmanlı Padişahı Mehmet Vahideddin Han’ın kabri ise Suriye‘de Şam’da Sultan Selim Camii yanındadır.
Gönülden Dile
Ehl-i irfân arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbûl imiş, illâ edep illâ edep
Laedrî ( şairi bilinmeyen)