Uhrevî hizmetler ya da netice itibari ile uhrevî kazançlara medar olan hizmetlerin en büyük sermayesi ihlâstır.
İhlâs sermayesi ile uhuvvet satın alınır. Uhuvvet ise ittihat ve ittifakın mayasıdır. Büyük dairede, gaye de ittihat; küçük dairede, vazifede ittifak o birliklerin her bir ferdinin samimi uhuvveti ile mümkündür.
Nur talebeliğinin olmazsa olmazı uhuvvettir. Uhuvvette, kardeş kardeşe mürşit vaziyeti takınamaz, kardeş kardeşin ayıbını ortaya çıkarmaz, kardeş kardeşin gıybetini yapmaz, kardeş kardeşi fişlemez, kardeş kardeşi bir başkasına karşı doldurmaz, kardeş kardeşi yeise atmaz, şevkini kırmaz, çelme takmaz. Tüm bunları tevillerle kapatmaya çalışmaz.
Herhangi bir topluluğun yeni yetişen nesli, tenkidin, tahkirin, fişlemenin havalarda uçuştuğu ortamı evi gibi görmez. Adavetin hâkim olduğu ruhlara, kendini teslim etmez. Bir evlâdın en çok tefekkür ettiği yer evidir, ailesidir, anne ve babasıdır. Nurlarla iştigal eden her hane uhuvvete ve onun tezahürlerine azamî dikkat etmelidir. Anne ve babasının başka bir Nur talebesine karşı tavrı, tutumu, söylemleri o evde yaşayan evlatlar için bir çıkarıma, tespite dönüşecektir. Birbirlerine itimatları olmayan, birleşemeyen bir topluluk veyahut birbirlerine kenetli, hoşgörülü, sağlam bir topluluk.
“Allah’ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah’a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.”1
Nur talebeleri, nur göstermekle mükellef bir topluluktur. Nur göstermenin hiç şüphesiz bir sürü manası varken, bir manası da ürkütmemektir. En başta kendi hanesinden sorumlu her hizmet ferdi, evinde konuştuklarına dikkat etmelidir. Hak, batıl yollarla dile getirilmez. Nice ehl-i hizmet ailenin evladı, kullanılan o batıl dil yüzünden haktan uzaklaşıyor. Ahirete uzanan bir vizyonun günlük, basit, tahripkâr bir dili olamaz, olmamalı. Sun’î gündemler yüzünden, yeni yetişen Nur neslini kirletmemek gerek. Onları soğutup, küstürmemek gerek. En büyük fitnenin tenkit, adavet ve ihtilaf olduğunu anladığımızda “falanca fitne çıkarıyor” söylemlerinden vazgeçeceğiz.
Uhuvvet, kelebek gibi yaşamak, suya sabuna dokunmamak demek değildir. En azından Bediüzzaman’ın kastettiği uhuvvet bu değil. Bilakis uhuvvet; ön yargıyı, hüsn-ü zanna; dili, duaya; şahsiyeti tesanüde feda etmektir. Zor olan, zor zamanda nefsin rağmına sebat edebilmektir. Tabiî niyetler, nesiller olursa...
Dipnot:
1- Al-i İmran: 159.