Her sıkıntının ardına, her şeyde bir hayır vardır düşüncesiyle bakmamız; aslında bizi bekleyen bir hayırdan daha çok, hayat yürüyüşümüze devam etmemizi sağlayan tekâmüle ulaşmış bir hayat felsefesidir.
Her sıkıntı, bir kapıyı kapatırken bin kapıyı açmak için de bizi itekleyeci bir güç sağlar; eğer sıkıntıların ardına “her şeyde bir hayır vardır” düşüncesiyle bakabiliyorsak...
Sıkıntıların böyle bir durumunun yanında, erken yaşlarda gelen ve atlatabildiklerimizin, atlatabileceklerimizin; vücudun savaşmayı öğrenmesi için vücuda enjekte edilen aşılar gibi faydalı olduklarını düşünüyorum... Acıların ve sıkıntıların hayatın içinde var oldukları ve her köşe başında karşımıza çıkabilecekleri hayatın bir gerçeğidir. Onları hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün değildir; ama yeniden tanımak, yeniden anlamlandırmak ve onlarla yaşamayı öğrenmek mümkündür.
Hayatın köşe başları var, dönemeçlere hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu noktada işe, çocuklarımıza günümüzün büyük yanılgısı olan mutlu hayat bir kazandırma çabasını bırakarak başlayabiliriz. Burada amaç onlara mutlu bir hayat kazandırmak, onları mutlu bir hayat yaşamalarını sağlamak değil, onları hayata hazırlamaktır ki, mutluluk dediğimiz şey hayatın bize verdiği bir şey değil, bizim hayattan aldığımız bir şeydir daha çok. Yukarıda da söylediğim gibi hayatın kendisinde acılar ve sıkıntılar mevcuttur. Çocuklarımızın mutlu olması için, sizin onlara verdiğinizden çok, onların hayatı tanırken hayat hakkındaki kodlamaları ve hayattan aldıklarıyla alâkalıdır. Polyannacılığı bırakıp hayatın kendisinde var olanı öğretmek gerekiyor...
Yaz aylarında çocuğunu üzmemek adına, onu mutlu etmek adına onun öğlene kadar uyumasına müsaade eden baba ve kocasından sonra günün ikinci kahvaltısını çocuğuna hazırlayan anne; yaz tatilini, üç aylık bir işe göndererek, hızlıca yapılmış bir kahvaltının ardından sabahın erken saatlerinde uykulu gözlerle işe yollayan anne ve babadan daha bilinçsiz hareket etmektedir kanımca... Bazen bazı ailelerde görüyorum, çocuklar içecekleri suya varıncaya kadar anne ve babalarında istiyorlar. Anne ve babalar da onları mutlu etmek adına bu istek makul görüyorlar. Bu tür anlayışların sonunda da çocukluklarını ve gençliklerini sıkıntı ve acı görmeden geçiren bireyler, çevreleri yavaş yavaş boşalıp yalnız yaşamaya başladıkları andan itibaren daha önce bilmedikleri ve hiç mücadele etmedikleri bir gerçeklerle burun buruna kalıyorlar. Acılarla, sıkıntılarla... Çoğunlukla da o yaştan sonra soluğu psikiyatri koridorlarında alıyorlar.