"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Âdil hükümdar Nureddin Zengi’nin rüyası

02 Ekim 2011, Pazar
OKUDUKÇA / SELİM GÜNDÜZALP
On ikinci asırda yaşamış, adaletiyle meşhur, Selçuklu hükümdarı Nureddin Zengi, bir gece, Halep’te Resûlullah’ı (asm) rüyasında görür.
Kendisine tebessüm ederek bakan Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), iki mübarek parmağıyla iki adamı işaret ederek:
“Nureddin, şu iki adamdan beni kurtar!” der.
Heyecanla uyanan Nureddin Zengi, bir müddet düşünceye dalar ve tekrar uyur; fakat aynı rüyayı, aynı gece, üç defa görür.
Sabah namazını kıldığı büyük Nûr Camii’ndeki Hoca Efendi’ye, bu rüyayı anlatır. Hoca Efendi:
“Hazret-i Resûlullah, bir tehlikeye maruzdur. Derhal gitmelisin!” diye tefsir eder.
Hemen bir manga askerle yola çıkan Nureddin Zengi, birçok kıymetli hediyeleri de beraberine alarak, Medine’ye varır.
Bütün Medine halkını, getirdiği hediyeleri dağıtmak üzere oraya toplar.
Herkese ayrı ayrı yardımda bulunan Nureddin Zengi; rüyasında kendisine gösterilen adamlara rastlayamaz. Bu defa sorar:
“Buraya gelmeyen hiç kimse kaldı mı acaba?”
“Evet,” derler. “İki sene evvel batıdan gelmiş iki kimse var ki, onlar hiçbir hediye almazlar, son derece cömert kimseler, gece gündüz evlerine kapanıp ibadetle meşgul olurlar. İşte o iki zât burada yoklar. Evleri de Resûlullah’ın kabr-i saadetinin yakınında, şurada...”
Derhal bu iki şahsın yanına giden Nureddin Zengi, güç belâ kapıyı açtırınca, bir de bakar ki, Hazret-i Resûlullah’ın rüyada gösterdiği kır saçlı iki adam buradadır.
Evin ortasında büyükçe bir hasır serili, fakat başka bir şey yok. Etrafı iyice tetkik eden Zengi’nin aklına, bir ara şüphe gelir.
“Şu hasırı kaldırın bakayım,” der.
Kır saçlı adamlar hasırı kaldırınca, altında büyükçe bir merdivenin yerin altına doğru uzandığını görür. Meğer bu merdivenden yerin derinliklerine kadar inen adamlar, buradan da Resûlullah’ın kabrine kadar bir mahzen işlemişler. Resûlullah’ın mübarek vücudunu çalacaklar; daha sonra da ilk fırsatta Avrupa’ya kaçıracaklarmış.
Hükümdar Nureddin Zengi’nin sıkıştırması üzerine herşeyi itiraf eden bu iki adam, kendilerinin Avrupa’dan geldiklerini, Resûlullah’ın mübârek vücudunu kaçırmak için etek dolusu altına pazarlık yaptıklarını apaçık söylerler.
Medine halkını hayretler içinde bırakan bu olay üzerine, suçlular gereken cezayı görürler. Daha sonra da Nureddin Zengi, Ravza-i Mutahhara’nın etrafını kazdırarak kurşun duvar çektirir.
 
Bilinçaltımız
 
Nasıl bir şeydi o bilinç?..
Fizan’dan Budapeşte’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyanın insanı olduğunu bilmekti...
Çok ama çok çeşitli bir insanlık mozaiğinin parçası olabilmekti...
Köyünden hiç çıkmayan birinin gönlünde Kürt, Arap, Boşnak, Azeri ayırmadan bütün mü'minlerin derdini saklayabilmesiydi...
Bu bilinç kaybolmuştu belki, ama toplumun bilinçaltı direndi!
Geçenlerde Engin Ardıç da hatırlattı ya, Kemal Tahir’in o sözünü: “Bilinçaltımız Osmanlı’dır.”
Haşmet Babaoğlu, Sabah, 2.9.2011
 
Efendimize (asm) müjdelenen iki nur
İbni Abbas Radiyallahu Anh anlatıyor:
“Cibril (Aleyhisselâm), Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vessellem’in yanında otururken yukarıda kapı sesine benzer bir ses işitti. Başını göğe doğru kaldırdı. Cibril (as) dedi ki:
“İşte gökten bir kapı açıldı, bugüne kadar böyle bir kapı asla açılmamıştı.”
Derken oradan bir melek indi. Cibril (as) tekrar konuştu:
“İşte arza bir melek indi, şimdiye kadar bu melek hiç inmemişti”.
Melek selâm verdi ve Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vessellem’e:
“Sana verilen iki nuru müjdeliyorum. Bunlar, senden önce başka hiçbir peygambere verilmemişlerdi: Onlardan biri Fatiha Sûresi, diğeri de Bakara Sûresi’nin son kısmı. Onlardan okuduğun her harfe mukabil sana mutlaka büyük sevap verilecektir” dedi.
(Müslim, Müsâfirin: 254)
***
Adalet nasıl
tahakkuk eder?
Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir.
Hutbe-i Şamiye, 83
***
Onsuz (asm) dünya yaşanmaya değmez
Hazret-i Peygamber’in (asm) elinin değdiği yere bizim hayalimiz değmez
Ondan uzak bir dünya inan ki yaşanmaya değmez
Selçuk Yıldırım
***
Ne güzel geçti yaz
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede.
Ahmet Hamdi Tanpınar
 
 
Senin iznin olmadan...
 
Allah’ım, Senin iznin olmadan hiçbir yaprak düşmez.
Yaprak düşmez de, meyve düşer mi?
Dal, budak düşer mi?
Yerinden fırlayıp bir taş düşer mi koca dağdan?
Saçlar düşer mi?
Saçlara aklar düşer mi Senin iznin olmadan?
Ve başlar düşer mi toprağa Senin iznin olmadan?
Selim Gündüzalp
Okunma Sayısı: 3304
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı