ÇOK sevdiğim bir derginin dünyasında dolaşırken, dikkatimi bir yazı celbetti.
Özetle ‘kelimeler’den bahsediyordu.
Osmanlı döneminde, çocukların hatta yetişkinlerin, ‘kelime yapıları’nı öğrenmeye başlayan talebelerin arkadaşları, hocaları; yemek yerken, yürürken, muhabbetin tam da ortasında ansızın “Ne kelime?” diye sorarlarmış.
Soru sorulan talebe yada yetişkin, kelimenin hangi babdan geldiğini, kaynağını ve ne mânâya geldiğini soruyu yöneltene açıklarmış.
Yazıyı okurken kendi kendime, ansızın birden bire “Etik ne kelime?” diye sorasım geldi.
İçimde yine bir fırtına koptu.
Eğer bir toplumu yıkmak istiyorsanız, onu dilinden ve dininden uzaklaştırmanız yetecektir.
Birileri bizi dilimizden uzaklaştırırken dikkatimi çeken tekniğin adımıydı etik?
“Ahlâk” kelimesinin günümüzdeki karşılığını “etik” kelimesi aldı.
Misâl veriyorum, bir insana “Yaptığın hiç etik olmadı” deseniz, muhatabanız size şöyle bir bakacak “Niye ki?” diyecek, belki de oralı bile olmayacak. İltifat olarak algılarsa da şaşırmayın(!)
Fakat muhatabınıza kelimenin bozulmamış öz hâliyle hitap etseniz, “Yaptığın hiç ahlâkî değildi” deseniz, ister istemez durup bir düşünecek.
Ben de soruyorum bizlere: Kelimenin yapılarını yumuşatmamız ne kadar doğru?
Ve bizi bizden ve değerlerimizden milim milim uzaklaştırırken, mânevî değerlerimizle aramıza ne kadar mesafe koymuş.
Günümüz gençlerinin ve hatta yetişkinlerinin, kelime dağarcığımızı düşündükçe üzülüyorum...
“Etik ne kelime?” diye sorasım geldi benim de bizlere.
Etik cidden ne kelime? Ahlâk ne kelime?
NAGEHAN BAYRAM