Unutulmuş, eski bir alışkanlığa seninle yeniden başlamak istiyorum. Mektup yazmak. Artık çok gerilerde kalmış derin sessizliklerin nefes almasıydı mektup yazmak. Uzun uzun yazılan cümleler hasreti dile getirir okuyanın hasretiyle birleşirdi. Zarf heyecanla açılır, okunurdu. Kiminin dermanı olurdu kiminin özlemi kiminin yâri olurdu mektuplar.
Ben de hayata dair yaşadıklarımı, gördüklerimi, şahit olduklarımı paylaşmak istiyorum. Bir nevî iç dökme de diyebilirsin bu mektuplara. Bu mektupların zarfı olmayacak, hiç postane yüzü görmeyecek, postacı kapına getirmeyecek, postacıdan mektup beklemenin heyecanını yaşamayacaksın. “Bak postacı geliyor, selâm veriyor” şarkısı çoktan unutuldu. Yani bilfiil mektupla irtibatın olmayacak. Sadece gazete sayfasında okuyacaksın.
Her mektubuma “sevgili hayat yolcusu” diye başlayacağım. Bu ismi seçmemde en büyük sebep kul olmamızdır. İmtihan için ihtiyarımız dışında geldiğimiz bu dünyada hepimiz bir hayat yolcusuyuz. Evet bir yolcuyuz. Ruhlar âleminde başlayan yolculuğumuzda şimdilik dünya durağındayız. Bu geçici yolcuğumuzda hayat torbamızda biriktirdiklerimiz var. İyi kötü, güzel çirkin bütün zıtlıkların ayna olduğu bu yerde bizde kendi aynamızdan bakacağız.
Sevgili hayat yolcusu,
Mektup değerlidir bilirsin. Teknolojiye kurban ettiğimiz nice şeylerden biridir mektup. Artık sanal ortamlarda klâvyenin tuşlarına basılarak yazılıyor. Kâğıdın, kalemin, mürekkebin kokusu soğuk tuşlarda kayboldu. El, kalem tutmanın cazibesini yitirdi. Bende sana bu soğuk tuşlardan yazacağım. Tuşlar soğuk olsa da kelimeler canlıdır ve hayatlıdır. Yürekten çıktığı için yüreğine dokunacağına inanıyorum.
Sevgili hayat yolcusu,
Mektupları okurken bazen üslûbumu sert bulacaksın bazen yumuşak bazen de hüzünlü. Artık şahit olduklarım bende nasıl bir his uyandıracaksa o halet-i ruhiyem yansıyacak satırlarıma. Belki yazdıklarımı onaylamayacaksın, belki kabul edecek belki de bende düşündüklerimi yazabilseydim diyeceksin. Ama yazamayacaksın. Bu mektupların karşılığı olmayacak. Hep tek taraflı yazılacak. Bundan dolayı sende nasıl bir his uyandırdığını asla bilmeyeceğim.
Şimdilik bununla iktifa edip bitiriyorum sözlerimi. Arş-ı Azamın sahibine emanet ol.
FADİME KAYA
[email protected]